16 Haziran 2009 Salı

Kitabın Adı : Açıkla

Bilgin = Yazar : İyi Doğru

Yazarın E-Posta Adresi : ubiquityandinvisible@yahoo.com

İÇİNDEKİLER

· Bilgi koleksiyoncusunun en değerli bilgileri (Koleksiyonunun en değerli parçaları) (Sayfa = 1)

· Aşk üzerine (İnsan hallerine göre tanımlar) (Sayfa = 3)

· İnsan (Ruh) üzerine (Şaka, his, şüphe, öfke, müzik, korku, mutluluk) (Sayfa = 11)

· Akıl, anlamak, bilgi, düşünmek üzerine (Sayfa = 37)


Bilgi koleksiyoncusunun en değerli bilgileri


· - Özür dilerim, siz istemediğiniz halde sizinle ilgilendiğim için, özrümü kabul ettiniz mi ? - (Gülümseyerek) Evet. - Allah razı olsun izin verirseniz sizinle neden ilgilendiğimi açıklamak istiyorum ? - Tabii. - Aynıyız : İkimizinde Özü (Aslı) yok ve bize var (Allah) bulaştı (karıştı) varolduk. İkimizde severek (cennette) ya da Nefret ederek (cehennemde) daima var olacağız. Sizinle severek varolmak için iş birliği yapmak istiyorum.

· Allahın sırrı = Hayatın sırrı = Varoluşun sırrı = En üstün bilgi (daha üstünü yok) = En doğru ve gerçek bilgi (daha doğru ve gerçek bilgi yok) : Var (Allah = Doğru = Değerli) ve yok (Yanlış = Değersiz) birbirine karıştı, var hızla kendini sürekli olarak daha hasta (kötü) hissetmeye başladı ve anladı (oldu) : Eski halinin iyi (mutlu) olduğunu, kötü (üzüntülü) haline merhamet etti = iyi haline hayranlık duydu : AŞK. (Bu aşk ilk ve son savaş ve ilk ve son zafer anlamına geliyordu : Var yoku yeniyor ve yoka daima hükmediyor) (Kuran = Doğruluk rehberi : Onlara karşı her çeşitten kuvvet hazırlayın ki onlarla hem Allahın düşmanlarını ; hem kendi düşmanlarınızı, hem de Allahın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız) (Kuran : Sonra onları siz öldürmediniz, lakin Allah öldürdü. Attığın zamanda sen atmadın, lakin Allah attı) Tabii ki Allahın savaşı bitti, Allah savaşmıyor (Kuran : Savaşan kendisi için savaşır, Allahın ihtiyacı yoktur) kendisine inananlara yardım ediyor (Kuran : Eğer sizden (müminlerden, Allaha inananlardan) 100 kişi olursa inanmayanlardan (Allaha inanmayanlardan) 1000 kişiye galip gelirler).

· Allah (Var) kendisine merhamet ettiğinde, yokta = bizde Allaha bulaşmış olduğumuzdan bize de merhamet etmiş oldu. (Allaha kötülük yaptık Allahta bize iyilikle karşılık verdi). Allahın tarafına geçtik sonra çoğunluğumuz tekrar kendisine = özüne = yanlışa döndü.

· Var (Allah) ile yokun savaşı nasıl bir savaşdı : Saldırıyı yok başlattı korkakça (arkadan, haber vermeden, savaşa davet etmeden) saldırdı ve 1 kişiye 100 nonilyon kişiyle (Çok (kelimenin kusursuz anlamında çok) kişiyle) saldırdı. Var kendini korudu (Saldırdı yoka) yok, var (Allah) kendisine saldırmaya başladığı an kendisine saldırmaya başladı (Varın tarafına geçti). Var kendisinin hak, doğru, bilen, hüküm (karar) sahibi, yönetici (hükümdar) olduğunu anladı. (Kuran : Allah karşı konulmaz güç sahibidir, istediğini zorla yaptırabilendir, mutlak galiptir (hep = her zaman = daima kazanır) ) (Kuran : Allah isteseydi tüm insanlar ona inanırdı (Tüm insanlar müslüman olurdu) ) (Allah insana istediğini yaptırabiliyor = istediği ruh halini verebiliyor : Kuran : Bir zaman gelecek ki tüm inanmayanlar keşke müslüman olsaydık isteğinde bulunacaklardır).

· Özümün (Gerçeğimin, aslımın) yok olduğunun kanıtı : Kendime zarar verdiğimi anlıyordum, kolayca bunu engelleyecek gücümün varolduğunuda anlıyordum. Ama engellemiyordum = zarar aşkı = yok aşkı. 26 yaşındayım bu zamana kadar varolmayı tam istediğim (Severek istediğim) süre çok az (Nadir). (Yok varı durmadan zayıflatır, gücünü emer, yok eder. Varolan herşeyi zayıflatır : Aklı zayıflatır, Sağlığı zayıflatır, Mutluluğu zayıflatır ......). Yokun vara çok ağır bastığı (üstün olduğu) durumlar : Kişinin kendisine (vara) işkenceden mutlu olması. Kişinin kendisini (varı) öldürmesi (intihar). (Kuran : Allah, insanı bir damla sudan varetti. Bir de bakarsın ki insan, Allaha karşı apaçık bir düşmandır). İnsan üzüntüye (yok belirtisine, mutlu olmak için yetersiz dünya hayatına) yenilir = üzüntünün (yokun) mutluluktan (vardan) güçlü olduğuna inanır. Üzüntü insana hüküm sürer (yönetir) = İnsan üzüntüden mutlu olmaya başlar = Cenneti (mutluluğu) red eder = Dünyayı cennete tercih eder. (Kuran : Allah der : “Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi ?” Cehennemlikler der : “Rabbimiz ! Bizi üzüntümüz yenmişti”).

· Daima (ebedi, sonsuz) : Bitmeyen, sürekli devam eden, duraksamayan, zamansızlık, zamanın (sürenin) olmaması. Daima kelimesi gerçektir (doğrudur, uydurma değildir) : Doğduk ve bir zaman geçtikten sonra (aklımız geldikten sonra) bizden önce büyük bir zaman geçtiğini anladık (tarihi) geçen bu büyük zamanı (süreci) zerre = en küçük ölçüde hissetmedik bizim için sıfır süre (çok (en) kısa süre) geçmişti çünkü bu büyük zaman geçerken biz yoktuk = daimiydik = zamansızlıktaydık = sonsuzluktaydık zamansızlığın yanında 700 yıl da 700 nonilyon yılda (zamanda) küçücüktür (çok azdır). (Kuran : Allah der : “Yeryüzünde, yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?” Cehennemlikler der : “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar ; sayanlara sor.” Allah der : “Sadece az bir süre kaldınız. Eğer bilseydiniz.” Kuran : Allahın sizi çağıracağı gün, (dirilme zamanı, toplanma zamanı, bütün insanların yaptıklarına karşılık alma zamanı) Allahın isteğine uyarsınız ve mezarlarınızda çok az süre kaldığınıza inanırsınız. (Öldükten (yok olduktan) sonra ne kadar uzun zaman sonra dirilme gelsede (tekrar varolma gelsede) çok kısa süre de gelmiş olacak tekrar dirilene = varolana). Daimi varoluşa inanmayan kişinin inancı : Yok varı yenecek. Varolana hakim olacak. Ebediyen yok hüküm sürecek. Öleceğim (yok olacağım) ve daima bir daha varolmayacağım = Yok varı daima yenecek. (Bu kişinin varolan şeylere en küçük değer vermemesi ya da yeterince değer vermemesi kaçınılmazdır).

· Kuran : Var (Allah) suçluları cehenneme atıyor suçlularda yok olmak istiyor (yoka sığınmak istiyorlar, yokdan yardım istiyorlar) Var da onlara bugün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin diyor.

· Kuran : Kitabı sağdan verilenler sevinirler. Kitabı arkadan verilenlerse yetiş ey ölüm (yok) diye bağırırlar.

· Kuran da şu yazıyor : “Dirildiğinizde geçmişte yaptıklarınız karşınıza gelir. Büyük küçük yaptığınız herşeyin yazılı olduğu kitap önünüze gelir.” Bu kitap hoşuma gitti. Bu kitabın nasıl yazılmış olabileceğini düşündüm ve bir şeyler anladım bu anladıklarıma aşık oldum : Anladığım şuydu : Anlaşılmaması, reddedilmesi imkansız gerçeklerin yazılı olmasıydı. Gerçekleri görüyordun ve tek yapabildiğin anlamak ve üzülmek (pişman olmak). Kendin için unutulmuş hatta tamamen yok olmuş gerçeklerin karşına çıkması (En anlaşılır ifadeyle) ve şunu anlaman : Bunları ben yaptım = bu benim = ben sorumluymuşum, değerliymişim, varmışım, ciddiye alınıyormuşum hem de Allah tarafından (Ağlıyor, pişman oluyor, üzülüyor büyük (tam) bir mutlulukla (aşkla, istekle).

· Allah her insanın değerinin kendisinden gelmesini istiyor başka insanlardan (ya da yaratıklardan ya da başka şeylerden) değil. Bunun kanıtı : Kuran : Tapma yerleri şüphesiz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (Sadece Allaha yalvarın, Allah’dan isteyin). Allah'ın kulu, Allaha yalvarırken (dua ederken = isterken) nerdeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine gireceklerdi. (Ona ilgilerinden, ondan yardım beklemelerinden, ondan en değerli şeyi kapabileceklerine inançlarından, en değerli şeyin onda olduğuna inançlarından) De ki : “Ben sadece Allahımdan isterim ve O'na kimseyi (hiçbir şeyi) ortak kabul etmem” De ki : “Benim gücüm yok size zarar vermeye veya size doğru yolu getirmeye” De ki : “Allah’tan beni kimse kurtaramaz ne de Ondan başka sığınacak biri bulabilirim”.

· Bazı insanlar Allah’tan daha fazla insanları severler = İnsanları Allah kabul ederler. (Kuran : Allah söylüyor : O inanmayanlar beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar ?) Ve Allah’tan çok insanların adını anarlar = hatırlarlar. Bu yanlıştır anılan peygamber bile olsa. En çok anılması = hatırlanması = övülmesi gereken Allahtır.

· Müjde : - Varolmaktan sıkılmayın, üzülmeyin. Cennette bize en küçük sıkıntı, üzüntü, yorgunluk bulaşamayacak. Cennetten çıkmaya en küçük isteğimiz olmayacak = kendimizi yok etmeye en küçük isteğimiz olmayacak. (Mutluluk = Varolmaya aşık olmak = Yok olmaktan nefret etmek). Günahlarınız (Mükemmel olmamanız) yüzünden Vardan (Allahdan) uzaklaşmayın. Var (Allah) şöyle diyor : Benden ümidinizi kesmeyin ben bütün günahlarınızı bağışlarım. Ben en bağışlayanım, en merhametliyim. (Kuran : Bu dünya yaşamı sadece “oyun = tam istemeden istemek” ve “eğlenceden = büyük bir istekle zaman (sıkıntı, üzüntü) geçirmeden (öldürmeden, yok etmeden)” oluşur. Cennetteki yaşama gelince, işte gerçek yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı).

· Bilgiye (En değerli olan, paha biçilmez) ulaşmak, sahip olmak, anlamak o kadar kolay ki insan bunun değerli bir şey olmadığına inanıyor. Zor sahip olunan anlaşılan şeyin değerli olduğuna inanıyor. (Kuran : İnsana istediği herşeyi verdik fakat insan herşeyden çok mücadelecidir = zoru sever) Değerli bilgiyi tam (çok iyi) anlıyor insan hatta : Değerli Bilgi = kendisi. Ama kendisinden o kadar nefret ediyor ki sıkılıyor ki kendisinden kaçıyor, uzaklaşıyor bu yüzden değerli bilgi ona geldiğinde yabancıdan, başkasından = nefret ettiğinden gelmiş kabul ediyor.


Aşk üzerine (İnsan hallerine göre tanımlar)


· Aşk = Sevgi = İstek. Aşık olmak = Seven olmak = İsteyen olmak. Aşkın kendisi olmak = Sevginin kendisi olmak = İsteğin kendisi olmak. Aşk olmak = Sevgi olmak = İstek olmak. (Biz sevdiğimiz kişiyi = şeyi değil sevmemizi (kendimizi) seviyoruz = sevmemize (kendimize) aşığız). (Allah kendisine aşık oldu. Bazı insanlarsa Allah’tan başka kişilere = şeylere aşık oldu).

· Aşk, hayranlık ve merhametten oluşur. Hayranlık onun güzel taraflarını korumak istiyor, merhamet onun çirkin taraflarını güzelleştirmek istiyor.

· Eşine ulaştığına inanamamanın nedeni : Eşini Allah kabul etmen = işte son = işte en üstüne ulaştım demen = eşinin değerini sürekli en küçük azaltamaman = mutluluğunu sürekli en küçük azaltamaman = sürekli üzülmen ve mutlu olman.

· - Şu an yanında olsam ne yapardın bu nefreti göstermek için intikamını almak için. - Benim intikam hissetiğime inandığını söylediğinde = senden intikam alamam. - Peki nefretini göstermek için. - Görmek istiyorsun = sana vurmamı istiyorsun bedene inanıyorsun, ruha = söze inanmıyorsun. - Bana vurmanı istemiyorum sadece merak ediyorum. - Tamam istiyorsan, nasıl vurmak = dövmek = canını yakmak istediğimi = beni ne kadar üzdüğünü gösteririm sana. Sana vururum, sende bana merhametle sarılırsın = bilmiyordum dersin. - Benim istediğim gibi değil sadece sen ne yaparsın diyorum, neyi bilmiyordum derim ? - Beni ne kadar üzdüğünü “o an = sana vurduğum an” anlıyorsun. - Bana vurmak mı istiyorsun sonra sende bana mı sarılırsın. - Beni anlamana hayran oldum.

· - Unuttun mu : biriz = mutluyuz, ayrıyız = üzüntülüyüz ?

· Anlayamayacağım birşey anladığına inanıyor musun ?

· Sevmek > istemek > ilgilenmek.

· Ona (Sevdiğine) ulaşamayacağına (sahip olamayacağına) ne kadar çok inanırsan o kadar mutlu olursun ulaştığında. O üstün (güçlü) bağımsız biri onun üzerinde hiçbir etkin (gücün) yok. Seni sevmesinin nedeni senin onu sevmen değil onun seni sevmesi.

· Eşlerden biri yürüyor bir eşini görüyor (ilk defa). Görür görmez Allah kendi aklını görene gönderiyor : His (aşk hissi, bu hissi bizim yapmadığımız kesin çünkü biz yapsak istediğimiz zaman gerçekleştirebilirdik) Aşık oluyor : Hayranlık ve merhamet hissediyor. Merhameti şu : Ne kadar değerli olduğunu bilmiyor bilsede benim kadar çok bilmiyor. Şuna bak varolduğumun (Aşkımın = hissimin = değerinin) farkında değil. Fark ettirmeliyim (Yanına gidiyor) (Aşk : Sevdiğini bildirmek (Sadece sevdiğine) ).

· İki kişi, birbirlerini gördüler = yüzlerini gördüler = aşık oldular birbirlerine ve birbirlerine doğru yaklaştılar mutlulukla = gülümseyerek, konuşma mesafesine ulaştılar sonra konuşmadan ayrıldılar = üzüldüler. Sonra bu yaptıklarının farkına vardılar = utandılar.

· O kadar çok istiyor ki kendine hayır istemedim diyemiyor.

· Özlemek : İstemenin en güçlü hali. (Hiç tanımadığımızı da özlüyoruz = istiyoruz = seviyoruz = aşık oluyoruz).

· Kişi kendisinin dandik olduğuna ne kadar inanırsa kendisini seven kişinin sevdiğine o kadar geç inanır.

· Kişi kendisinin değerli olduğuna ne kadar inanırsa kendisini seven kişinin sevdiğine o kadar erken = çabuk inanır. (O kadar çabuk olur ki : Kendisini sevenin kendisiyle ilk ilgilenme anında anlar : kendisini sevenin kendisini sevdiğini).

· - Bu varlık benimle ilgilenir mi ? ilgilenmeyeceğine inanıyorum. (kendinden değerli bulma).

· Kendinden fazla sevdiğinin kölesi olursun.

· Terk edilince en çok kimler üzülür : Kendinden ne kadar fazla başkasını (aşkını = onu) seversen o (aşkın) seni terk ettiğinde o kadar üzülürsün.

· - Terk edilmemde en küçük hatam olduğuma = payım olduğuma = ortak olduğuma = sebebim olduğuma en küçük inandığıma mı inanıyorsun ?

· - Sevgilim beni hatam olmadan terk etmişse neden üzüleyim. (Kendim için).

· - Beni terk ettin, senden nefret ediyorum : Beni seven seni öldürdün.

· - Onun (Sevdiğimin) varoluşuna (yaşantısına) girdiğimde ancak bende varolabilirim (yaşayabilirim).

· Aşk merhamet ve hayranlıktan oluşur. En üstün aşk hayranlığın merhamete ağır bastığı aşktır. (Veya sadece hayranlığın olduğu aşktır). Merhametin hayranlığa ağır bastığı aşk değildir böyle olursa aşık olduğumuz kişinin eksikliklerini daima gidermemesini istemiş oluruz.

· Nadiren kendisini değerli bulduğu anlar olsada bu yeterli değildi kendisini değerli (daima) bulması için bu yüzden kendisine verdiği değer değersizlikti (dandiklikti). Sonra onu (sevdiği, aşık olduğu bayanı) gördü (Dış görünüşünden etkilendi, ağırlıklı olarak yüzünden) görünüşüne hayran oldu (Hayran olmak : Bu benim demek = bunun sahibi benim, ben olmalıyım değil) değerli buldu kendinden, onun yaşantısına, varoluşuna girdiğinde sadece yaşayabileceğine, varolacağına emin oldu. Hayran olduğu an ona bulaşmıştı (sevdiği ona bulaşmıştı) = değer (sevdiği bayan) ona da bulaşmıştı. Onunla bir an önce (hemen) konuşmak istedi beklemesi (sabretmesi) imkansızdı. Konuşmaya başladı ama aklında (kendi kendine). Onun görünüşüne hayran olmuştu ama diğer özelliklerinin görünüşünün gerisinde kalmasını daima reddetmişti. Sevdiğini saçma konuşurken ve kötü bir ses tonuyla hayal bile etmek üzüyordu onu. Kendisi için de geçerliydi bu kendisi de saçmalayamazdı. (Mükemmele istek).

· İlgilenmeyip elde etmenin sonu : - Benimle ilgilenmedi mi aşık oluyorum o erkeğe (veya bayana) - Yani daima onunla kimse ilgilenmese o da daima kimseyle ilgilenmeyecek mi ?

· Sevgine karşılık vermeyeni seviyorsun = aşağılık olmaya aşıksın.

· - Sen görünüşe aşıksın (olumsuz eleştiriyor) - Sizin haklı (doğru) olmanız için sevgilinizle birbirinizi hiç görmeden (gözlerinizi zerre kullanmadan) tanışıp, sevgili olmanız gerek.

· Ruhların tanışması = iletişim = birbirini tanıma yarıda kesildi çünkü dış görünüşün verdiği mutluluk iletişimin verdiği mutluluğa ağır bastı.

· Ben en gerçek iletişimi istiyorum. (En gerçek = en güzel).

· Konuştuklarımızı unuttuysak konuşmaya değil birbirimizle ilgilenmeye aşığız.

· Sadece bedene ulaşmak için kısa süre ruhun varoluyor = gözüküyor.

· Dış görünüşte bilginiz. Ruhta değiliz bu nedenle ruhla ilgilenelim. (Görmede bilginiz, duymada cahiliz).

· - Beni tanıyor musunuz ? - Dış görünüşünüzü tanıyorum (Biliyorum) kendisini severim. Ama sizi = ruhunuzu = kabul ettiğiniz doğruları = isteklerinizi = aşklarınızı = tanımıyorum (Bilmiyorum).

· - Birisinin senin dış görünüşünü daima çirkin bulmasını ister miydin ? - Hayır, bu beni üzer. - İşte ben bu hayır demenize = ruhunuza = aklınıza = güzele = kusursuza aşkınıza hayranım.

· - Neden bakmıyorsun bana ? - Dış görünüşün ruhuna ilgimi azaltabilir diye.

· - Dış görünüşünüzü ruhunuzdan daha çok sevdiğime mi inanıyorsunuz ? - Evet. - Kanıtlayın. - (Karşılık veremiyor = kanıt veremiyor). - İftiracısınız. İftiracı olduğunuzu kabul ederseniz sizinle ilgilenmeye devam edebilirim. Kabul ediyor musunuz iftira attığınızı ? - Hayır. - İlgimi kestim size (Diyor ve ayrılıyor).

· Ruh = söz mutlu etmiyor = sahte. Zengin dış görünüş mutlu ediyor = gerçek. (Sahte yok kabul ediliyor. Gerçek var kabul ediliyor).

· Ben eşlerimi kıyaslamam = ben dış görünüşlerimi kıyaslamam = bütün eşlerim farklı = eşlerim kıyaslanamaz = insanlar kıyaslanamaz.

· Bir sürü farklı dış görünüş = bir sürü Allah.

· - Dış görünüşüne hayranım bu yüzden bana ne kadar kötü davranırsan davran (ya da kendi ruhunu ne kadar dandikleştirirsen dandikleştir) senden ayrılmam diyemem. Davranışlarını gözetlerim nefret ettiğim davranışlar bulursam sende sana bunları düzeltmen için bildiririm. Hayır düzeltmem dersen ayrılırım senden. Evet düzelteceğim dersen gözetlemeye devam ederim seni, düzelme yönünde hiçbir ilerleme görmezsem ayrılırım senden.

· - Sabırlı ol bütün eş adaylarını tanı (ruhunu = aklını = inandığı doğruları) sonra karar ver. - Olmaz yaşlanırım = ölürüm ben hemen sahip olmak istiyorum dış görünüşe.

· Dış görünüş yönetti ruhu = aklı : Dış görünüşe aşık oldu = dış görünüşle sevgili oldu = evlendi. Bir zaman geçtikten sonra şöyle dedi : Bu akılsızlığı (ruhsuzluğu) nasıl yaptım = bu akılsıza (ruhsuza) nasıl aşık oldum.

· Eşim beni başka bir kadın için terk etti. (Başka bir kadın = başka bir dış görünüş).

· Sana hangi sözünü sevdin de ardından o sözü nefret ettiğin söze dönüştü de onu terk ettin.

· - Neden görmek istiyorsun onu, onu duyman değerli ; duyarak anlarsın onu = ruhunu = aklını = değerini.

· Onunla ilgilendim o da benim ilgilendiğim kadar ilgilendi benimle hatta belki de daha fazla.

· - En sevdiğiniz ben miyim ? - Hayır. - Öyleyse sizinle iletişimimiz ne kadar barışçıl olabilir ki.

· Ayrılma nedenleri : 1. Karşısındakini dandikleştiriyor. 2. Karşısındaki dandikleşiyor. 3. Çok eşli = sıradaki eşini istiyor.

· - Sizi kandırdım. - Allah razı olsun bana gerçeği söylediğiniz için. (Gerçek aşkı : Gerçeği bildi mutlu oldu).

· - Varolanın varolmasını hiç bu kadar çok istememiştim. (Tanıştığı bir hanımla telefon görüşmesinden sonra kendi kendine diyor).

· Allaha aşk sadece hayranlıktan oluşur. Allaha merhamet edilmez. Merhamet ettiğimiz kendimizdir : “- Keşke Allah en çok beni sevse = keşke Allaha yakın olsam”. Allahın bize aşkı ise sadece merhametten oluşur. Allah insana (yarattığına) hayran olmaz. Allah sadece kendine (en değerliye) hayran olur. Allahın insana merhameti şöyledir : “Beni bilmiyor zavallı, bilmeli = Benimle dost değil zavallı, olmalı”.

· Allaha (mükemmele) kavuşmak için Allaha yalvarıyordu (tamamen istiyordu = tamamen aşıktı) = kendisini dost kabul etmesi için yalvarıyordu = kendisini mükemmel hale getirmesi için yalvarıyordu = cennete kabul edilmesi için yalvarıyordu. Ama o yalvarmıyordu Allah onda kendisine yalvarıyordu. Öyle ya Allahın ne kadar değerli olduğunu Allah’tan başka kimin aklı bilebilir (anlayabilir).

· Merhamet etti yaralı yavru kediye = eliyle alıp göğsüne koydu okşadı = sevdi onu. Üzüldü = kedi (üzüntü) ona bulaştı = kedi oldu. Merhamet (üzüntüyü gidermek) hissetti = istedi kendine = kediye. Hayranlık = mutluluk hissetti kendinde = kedide = kendini iyileştirebilecek güce sahip olduğunu anlayınca. Kedi, insanın merhametini = üzüntüsünü ve hayranlığını = mutluluğunu hissetti. Kedi bu büyüklükte hiç hissedemeyeceği bu üzüntü ve mutluluğu kendisine hissettiren insana aşık oldu. Allah sıkıntılı, üzüntülü insanı gördü = üzüldü = insan = üzüntü = sıkıntı ona bulaştı = insan oldu. Merhamet (üzüntüyü gidermek) hissetti = istedi kendine = insana. Hayranlık = mutluluk hissetti kendinde = insanda, kendini iyileştirebilecek güce sahip olduğunu anlayınca. İnsan, Allahın merhametini = üzüntüsünü ve hayranlığını = mutluluğunu hissetti. İnsan bu büyüklükte hiç hissedemeyeceği bu üzüntü ve mutluluğu kendisine hissettiren Allaha aşık oldu.

· Birisine büyük merhamet (gerçek merhamet) hissetti ve Allahı kendisinden merhametsiz = acımasız buldu = Allahın haksız olduğunu anladı. Ama gerçekte bu büyük merhameti kendisi değil Allah hissetmişti.

· Görüyor (Sevdiğini) ve şöyle diyor kendi kendine : - O değerli ama benim değil = kendisine merhamet ediyor. Benim olsa = kendisine hayranlık duyuyor : AŞK).

· Tam sahip olamama tama en yakın sahip olma. (Giderek daha fazla sahip olduğunu anlamak = hissetmek).

· Sevişmenin farkına varınca verilen şu karar : Bu benim, bu sadece benle ilgili.

· Sevdiğinin sana verdiği karşılığı (sevgiyi, ilgiyi) ilgilendiğin ama seninle ilgilenmeyen bütün insanların ilgisi olarak kabul etmen.

· Aşktan ölmek : Başkaya = yalana = yoka aşık. Ve onu = başkayı = Allahını buluyor = hissediyor : kendine (aynıya) nefreti = kendisini yok edişini = kendisini öldürüşünü.

· Aşkı onu terk ettiği için kendini öldürmek : Aşkı = başka = yalan = yok. Aşkı = Allahı onu terk edince onsuz varolmak = yaşamak istemiyor = onun yanına gidiyor = kendini yok ediyor = kendini öldürüyor = Allahının istediğini yapıyor. (Sahte Allahının istediğini yapıyor). (Allah kabul ettiği Allahın düşmanı).

· - Kendi kendineyken kendine değer vermiyorsun = özen göstermiyorsun ama başkasıyla = aşkınla = kendinle (gerçek) beraberken kendine değer veriyorsun = özen gösteriyorsun.

· Senin kim olduğun (kendini sevmen) değerli onun kimi sevdiği (seni sevmesi) değil. Kendinden daha fazla kimseyi sevme (Allah hariç) = En sevdiğin kişi kendin ol = Kendini onun sevdiği kişiye dönüştürme.

· Kendinden fazla seversen sevdiğini, sevdiğin sana aşağılama = hakaret = kötülük = yanlış yaptığında kabul edersin = tahammül edersin = katlanırsın = dayanırsın = fedakar olursun = yanlış yaparsın.

· Kendinden fazla seversen “karşındakini = başkayı” karşındaki haksızda olsa haklı bulursun.

· - Eşiniz sizden nefret etmeye aşık olmuş.

· Kendinden fazla ilgilenirsen insanlarla, kendini ciddiye alamazsın = doğruluğundan şüphe edemeyeceğin bilgilere ulaşamazsın.

· Aklın = ilgin başkadaysa kendinde = aynıda değilse duyarlılığın = hissedişin azalır. Bu yüzden sana ne kadar büyük mucizeler, ne kadar değerli bilgiler gelsede bulanıklaşır = belirsizleşir senin için.

· En sevdiğin o olduğu için = gerçek (en) kabul ettiğinde o = kendine olanları (Başına gelenleri) gerçek kabul edemezsin.

· Aklına bilgi geliyor ama korkudan yazamıyor = kaydedemiyor = var kabul edemiyor = yok kabul ediyor = yok ediyor = bilgisini artıramıyor. (Korkudan : Bu bilgiyi insanlar görürde benden nefret eder diye) = (İnsan sevgisi bilgi sevgisine ağır basıyor).

· Uzun süre sevmeye karşı koyman ama en sonunda karşı koyamayıp yenilmen (Sevmenin sana hükmetmesi) ve şöyle demen : hey bu kötü değilmiş bu iyi (mutlu oldum). (Sevmenin tarafında olmak).

· Onun en büyük aşkıydı : Kendini kaybetmek = ilgilendiği şeyin kendisi olmak.

· Mutluluğa ulaşman için gereken enerji.

· Yakaladı = fark etti : Kendini ve karşındakini dandikleştirdiğini ve ona artık dandik davranmaya başladığını ve bu gerçeği yok etmeye çalıştığını ve kısa süre yok ettiğini.

· Özgür olduğuna inanan ama gerçekte köle olan biriydi : Eşini az sevdiğine inanıyordu. Ama gerçekte tamamen seviyordu = kendinden çok seviyordu = onun kölesiydi.

· - Hayır, yanılıyorsun ben seni yalnız olduğum için sevmedim (istemedim). Ben seni sadece sevdiğim için sevdim. (Değerli bulduğum, hayran olduğum için).

· Kendimi açıklanmamış hiçbir gizim kalmadan tanıtmak istiyorum çünkü severseniz beni sevmenizi istiyorum ben sandığınız kişiyi değil. (kafanızda uydurduğunuz beni değil).

· Hayran olduğu kişiye merhamet hissediyor : Benim kadar hayran olan = değer veren yok ona. Yazık olur ona benden başkasını severse.

· Onu (Aşık olduğunu) da kendi durumunda sanıp ona göre davranma.

· Kibir seviyesinin düşmesi ya da kibirin tamamen yok olması. (Aşık olanda = hayran olanda).

· Bazı sevgililerde kaçınılmaz sevgi düşüşü : Ben olmasaydım daima beni beklemeyecektin = başka biriyle sevgili olacaktın = beni ruhum = ben için sevmedin.

· Sevdiğimize bizi reddetme = üzme veya kabul etme = mutlu etme hakkını vermek.

· Aşık olmuştu, onda şu özelliklerin hepsi vardı : A) Duyarlılık. B) Hassaslık. C) Kolay incinirlik. Ç) Ciddilik. D) İçtenlik. E) Uysallık. F) Yumuşaklık. G) Derinlik.

· Kişinin kendi kendisini sevmesidir : Eşini severek.

· Varoluşu onaylama. (Farkında olarak = Bilinçli = bilerek ya da farkında olmayarak = bilinçsiz = bilmeyerek).

· - Onu seviyorum. - Tamam seviyorsun şimdi bunu varolduğun sürece nasıl devam ettireceksin onu düşün.

· Sevgililer daimi bir iletişim kurdular kendilerine daimi mutluluk veren. (Bu iletişimi yalan, saçma, dandik kabul etmek imkansızdı).

· Nefret etme olasılığının olmaması.

· Görüyor = seviyor, sevgisine karşılık alamıyor = sevgisi nefrete dönüşüyor. Karşılık alırsa, çok geç : Severken intikamını alıyor.

· Sevilmek istiyor ama sevilmediğini anlıyor = üzülüyor. Sevmek istiyor ama sevmesine karşı çıkıldığını anlıyor = üzülüyor. Bu yüzden sevmek = yenmek oluyor onun için. Yenmekten = sevmekten mutlu oluyor. Tecavüz etmekten mutlu oluyor.

· - Bana şunu diyerek paha biçilmez bir hediye verir misiniz ? : “Beni sevdiğinizin doğruluğundan eminim”. - Hayır, demem. Beni sevdiğine inanmıyorum. - Peki şunu der misiniz ? : “Beni kötü sevdiğinizin (Bana sevginizin içinde iyilikten çok kötülük olduğunun) doğruluğundan eminim”. - Evet, derim.

· - O bana şu paha biçilmez hediyeyi verdi şunu diyerek : “Bana isteğini zorla yaptırabilecek gücün olsa yaptırmazdın”.

· - Sizi seviyorum. - Neden ben ? - “Neden ben ?” diyecek kadar alçakgönüllü olduğunuz için : kendinizi herkesle eşit mi kabul ediyorsunuz ?

· “Siz” “sen” den güzelse daima siz kullanmamız gerekirdi.

· Sevme isteği sevilme isteğinden fazlaydı.

· Sevilme isteği sevme isteğinden fazlaydı.

· Ne kadar seviyorsa o kadar sevilmek istiyordu.

· Birbirimizi eşit istediğimizi (Sevdiğimizi) kabul etmemiz gerek iletişimimizin = ilişkimizin sağlıklı = güçlü olması için.

· Gerçek kendisini seven, bütün insanlar kendisinden nefret etse de sevilmek için kendisini değiştirmez. Gerçek kendisini seven, kendisini daha fazla sevemeyecek kadar sever = tam sever bu nedenle kendisine sevgisinin artması için başkalarının da kendisini sevmesine ihtiyaç duymaz. Gerçek kendisini seven kendisini sevmekte haklı = doğru olduğuna emindir bu nedenle başkalarının “Kendini sevmekte haklısın = doğrusun” onayına ihtiyaç duymaz.

· “Sadece sevilmek istiyor, kimseyi sevmiyordu”, ama gerçekte sevdiği kişinin kendisini sevmesini istiyordu.

· Sevdiğinden emin = başkayı sevdiğinden emin = kendinden = aynıdan nefret ettiğinden emin = sevildiğinden emin değil.

· Artık birbirlerine "seni seviyorum" demiyorlardı. "Beni seviyorsun" diyorlardı.

· Kendini gerçekten tanıttığın, seni severse şüphe etmezsin sevildiğinden.

· “Daima kimseyle sevgili olmayacağım” demezsen = seviyorsun (Başkayı seviyorsun, aynıyı = kendini değil) = sevgili arıyorsun.

· - “Daima kimseyle ilgilenmeyeceğim sevgili olmak için = daima sevgili olmayı ben başlatmayacağım = istemeyeceğim” diyebilir misin ? - Hayır. - “Ben daima kimseyle ilgilenmeyeceğim sevgili olmak için = daima sevgili olmayı ben başlatmayacağım = istemeyeceğim ama başkası ilgilenirse benimle sevgili olmak için ben de ilgilenirim = sevgili olurum istersem” diyebilir misin ? - Hayır, ya kimse ilgilenmezse benle daima = ya daima sevgilim olmazsa = ya daima üzülürsem.

· Eş = sevgili = dost : Seni tam anlayan = bilen.

· Gerçekte = cennette varolmaya = yaşamaya eşinle beraber başlıyorsun.

· Şunu hissettiğiniz bir an oldu mu ? : Onu seviyorum ama o beni sevmez ki = değersizim. En iyisi onu sevdiğimi ona söylemeyeyim.

· Sevilmeye değer biri olmadığına inandığı için ilgisini = sevgisini belli etmiyor sevdiğine.

· - Size aşık oldum. (Siz değerlisiniz). - Beni kandıramazsın, dandik biri olduğumu biliyorum.

· Benimle en ilgilenen sensin = beni en seven sensin = en sevdiğim sensin.

· Telefon da bir diyalog : - Senden ayrılıyorum. - Hoşçakal (diyip kapatmak istiyor). - (Kapatmak istediğini anlıyor) : Karşılık vermeyecek misin ? (Bir şey demeyecek misin ?). - Ben istediğimi gerçekleştirme özelliğine sahip değilim ki sahip olsam, sana “ayrılma, daima sevgili kalalım” derdim sende kabul ederdin.

· - Senden ayrılıyorum. (Diyor ve karşılık bekliyor merakla = ilgiyle = aşkla). - Onay = tamam ya da red = hayır dememi (Kabalık = yanlışlık = akıl zayıflığı göstermemi) beklemiyorsun heralde, ayrılmak istedin ayrıldın = ayrıldık. (Ayrılma kararı verdin = ayrıldın = ayrıldık).

· Telefon da bir diyalog : - Senden ayrılıyorum. - (Kapatıyor telefonu). - (Tekrar arıyor). - (Açıyor, aynı anda şunları söylüyorlar birbirlerine) : “- Neden aradın beni ? (Neden ilgilendin benimle ? Ayrıldığın halde = ilgini kestiğin halde ?). - Neden kapadın telefonu ? (Neden ilgini kestin bana ?)”.

· - Senden ayrılıyorum. - Benden değerli birini buldun demek. - Hayır. - Neden yalan söyledin ? - Yalan söylemedim. - Yalan söyledin, kanıtı bana şunu dememen : “Senden ayrılıyorum, daima da hiç kimseyle sevgili olmayacağım”.

· Bana ilgin kesildi mi söyle istersen daima, istersen tekrar benle ilgilenene kadar ayrılalım.

· Ben buyum, başka birşey bekleme benden = bekleyip karşılık alamadın mı terk etme beni.

· - Hangisi size daha az değer verdiğimi gösterir : 1. Sizinle hem sevgili hem dost olmak istemem. 2. Sizinle sadece dost olmak istemem.

· Bazıları dost olmayı sevgili olmaktan çok üstün kabul ediyor. Kanıt : Örnek : - O benim dostum onunla sevgili (düşman) olacağıma nasıl inanırsın.

· Aşık olmuyorum aşık olduğumu onaylıyorum = kabul ediyorum.

· Kalbim pır pır atmaya başladı = heyecanlandım = korktum seni görünce, nedeni : Beni reddetme olasılığın = kusurumu bulma olasılığın.

· - Hemen söyle kusurumu buldun mu, kusurum küçücük bile olsa.

· - 4 kadını var karşı mısın ? - Yo durumu varsa, parası varsa yani parası için sevilecekse = ruhu için sevilmeyecekse izin veriyorum.

· - Görmekte bilginsin ama işitmekte cahilsin.

· - Sana sevgim bitti. - Hayır, dış görünüşü tükettin (bitirdin).

· Sana sevgim bitti = dış görünüşünün değerini yok etmeyi başardım.

· Sevgi verme tarafı sevgi alma tarafından güçlüyse kişide o kişi kolay kolay inanmaz sevildiğine.

· Tamamen istemek, istemekten mutluluk duymak, istenecek bir şey olduğunun doğruluğunu onaylamak, o şeyi istemede haklılık = istemekte haklıyım bu istenecek bir şey.

· Değerli bulduklarını (başkalarını : insanları, eşyaları ....) artık değerli bulmaman = istediklerini (başkalarını) artık istememen = farkında olmadan (olsanda olmak istemeyerek) ister istemez (kaçınılmaz olarak, Allah’tan inme) kendini en değerli bulman (kendine aşık olman) = en ilgilendiğinin (sadece ilgilendiğinin) kendin olması = başkaya aşık olduğun için = kendinden (aynıdan) nefret ettiğin için kendini yok etmeyi (intiharı) doğru bulman : Sıkıntı. (bıkkınlık, depresyon).

· Sıkıntı = üzüntü = depresyon : Allahın seni aşkından (başkadan = gerçek olduğuna inandığın sahte Allahından) ayırması hem de kendi isteğinle (Allahın isteğiyle). (İnanılmaz ama gerçek (inanılır) : Allah ruh halini değiştiriyor : Sen başkaya aşıktın ama şimdi değilsin).

· - Hayır, hayır daha fazla sevmeyeceğim sıkıntıyı, üzüntüyü, dandiği. - Tamam huzuru, mutluluğu, değerliyi sev. - Onlar yok ki = onlar zaten söylediklerim (sıkıntı, üzüntü, dandik). Kendimi yok etmeye = öldürmeye karar verdim : İntihar.

· - Hayır bu yaşantıma devam edemem artık. - Öyleyse değiştir yaşantını. - Hayır değiştiremem imkansız = intihar edeceğim.

· Dünya hayatı kısa ama sıkıldığınız için uzun geliyor size.

· - O farklı (Başka, değişik) (başkaya aşk). Aynıyı sevmemek kendinden nefret etmek demektir. Başkayı sevmek demektir. (Başkayı (Aşkını) buluyor. Onunla sevgili oluyor (evleniyor) bir zaman geçtikten sonra onu = başkayı daha fazla tanıyor = aynı olduğunu anlıyor = onu terk ediyor. Gerçekte aynı olmak (bir olmak) büyük mutluluk ama o aynıdan (kendinden) nefret ediyor).

· Onu = başkayı (Bir kişi ya da bir şey) tamamen sevdi = tamamen değer verdi. Tabii ki kendinden = aynıdan = nefret ettiğinden değerli kabul etti onu = başkayı. Ve bir gün ona = başkaya sahip oldu (kendisine göreyse o = başka büyük bir lütufta bulunup kendisiyle ilgilenmişti = kendisine sahip olmuştu : mutluydu). İlk günlerde inanamıyordu = inanmıyordu ona = başkaya = aşkına sahip olduğuna bu yüzden ona = başkaya verdiği değeri = sevgiyi en küçük ölçüde azaltmadı. Sonra ki günlerde ise ona = başkaya sahip olduğuna inanmaya başladı = inancı giderek arttı = ona = başkaya verdiği değer = sevgi giderek azaldı. Çünkü o = başka kendisine = aynıya bulaşmıştı = kendisinin olmuştu = kendisi olmuştu ve o kendisinden = aynıdan nefret ediyordu.

· Başkaya aşk : 2 Başka = yabancı karşılaşıyor. Ve iletişim kuruyorlar : İkiside kusurlarını gizleme hissediyorlar = birbirlerine yalan söyleme hissediyorlar.

· - Niye ayrıldınız ? - Cevap : Başta çok sevdi beni sonra az sevdi = ayrıldım.

· Savaş : Biz en doğruyuz, en iyiyiz, en bilgiliyiz, en akıllıyız, en üstünüz, en güçlüyüz herşey bizim hakkımız sizin topraklarınızı da asıl biz hak ediyoruz. Bize hayran olun = uyun = istediğimiz herşeyi yapın yoksa öldürürüz (yok ederiz) sizi.

· Savaşta taraflar kendilerine en değer verdikleri süreci (anı) hissederler (yaşarlar) : Darbeyi alıyor = yarayı alıyor ve şöyle hissediyor = düşünüyor = konuşuyor : Bana (en değerliye, aşkıma) ha = saldırıyor. İnsan kendine en değer verdiği = en hayran olduğu bu “anı = savaşı” hep arar.

· - Teklifini düşündüm kabul ediyorum (Benimle sevgili olur musun teklifine cevap veriyor). - (İnanamıyor, o kadar iyi, güzel bir haber ki).

· - Beni en fazla sen sevdin de sana hakettiğin karşılığı vermedim mi ?

· Sevgili olunuyor fark edilmeden (Aşık olunan an gizleniyor = yok ediliyor). Sen fark et karşındakine de fark ettir.

· - Teklifini kabul etmek zorunda mı ? - Şahit olmadınız mı zorunda olmadığına = teklifimi reddettiğine.

· Ben çiftlerin iletişimle (konuşarak) sevgili olmalarını doğru buluyorum şunu değil : El ele ilk tutuşma anı ardından el ele tutuştuk demek ki sevgiliyiz ya da ilk öpüşme ardından öpüştük demek ki sevgiliyiz.

· Sana aşık oldum = beni reddetmeni daima reddediyorum.

· Reddedilmeyeyim derken farkında olmadan sevgili olmak = - Tabii kabul edecek beni, reddetmesini daima reddediyorum, biz öncesiz sonrasız sevgiliyiz (Daima sevgiliydik) = (Sevgili olmaya geçişi anlayamamak = sevgili olmayı anlayamamak = sevgili olmanın değerini (mutluluğunu) anlayamamak = sevgili oldukları tarihi hatırlayamamak).

· - Seni çok sevdim. - Benimle evlenecek kadar mı ? - Hayır. - Söylediğinizin (övgünüzün) bende ki olumlu etkisi şuan yok oldu.

· (İki kişi uzun zamandır güzel güzel konuşuyorlar = aynı bilgileri seviyorlar = destekliyorlar = savunuyorlar, birden biri ötekine şöyle diyor) : - Evlen benimle. - Saçmalama. (Şaşırıyor ve gülüyor). - Bütün söylediklerin yalanmış. (Diyor ve ayrılıyor üzüntüyle).

· - Hemen teklif etmeyecektin bana, bundan nefret ederim. - Ama sizden o kadar az etkilenmedim ki.

· - Nasılsın ? - Teşekkür ederim sen. - Nasıl olduğuna karşılık vermedin, seninle ilgilenmeme karşılık verdin.

· - Benim yanımda başkası için üzülmen beni üzdü. Benim yanımdasın = bana kavuştun = mutlu olmalısın.

· Aşk kelimesini sevgiden üstün tutanlar şunu düşünüyor : “Aşk herkesin içinden en çok sevdiğin kişidir” ancak burdaki yalan herkestir. Gerçekte rakamlar geçerlidir 10 kişi (ya daha fazla ya daha az) içinden bunu en üstün buldum = seçtim = aşık oldum. Eğer aşk en üstün olanını seçmekse bütün yaratılan insanları tanıyıp karar vermek gerekir. (Senden önce, sonra yaşamış). Aşık oldum ona deme şöyle de : O tanıdığım 10 kişi içinde en sevdiğim. (Ya da şöyle de : Hayrandım dış görünüşe = daha fazla beklemek istemedim = aramak istemedim 10 adaydan en değerli bulduğumu seçtim = aşık oldum).

· İki kişi arasında uzun süren bir tartışma, birbirlerinden hoşlanmadıkları belli oluyor. Dışardan onları izleyen biri yanındakine şöyle diyor : - Görüyor musun ne kadar uzattı ona sen benim düşmanımsın demeyi = ne kadar seviyor onu.

· Beni üzmeden ayrılamazsın = beni üzmeden ayrılma olasılığın yok.

· - Bana hangi kötülüğü yükledin ? Dış görünüşümü çirkin yaptığım için mi dandik buldun beni = suçladın beni ?

· - Benimle neden ilgilendiniz. - Dış görünüşünüz için ama bana şöyle derseniz : Benim ruhumu bilseniz görünüşümden daha çok değer verirsiniz bende size : kanıtlayın (tanıtın) öyleyse derim.

· - Seni seviyorum. - Bunu söylerken, bunu söylemene karşı çıkan herkesi yendiğini hissettim. - Seni seviyorum. - Daha kolay yendiğini hissettim.

· - Onu seviyorum. - “Onu” ile ne demek istedin, açıklar mısın ?

· Aşık olduğum kişiyle karşılaştığımda onunla o anda karşılaşmak istediğim için karşılaşmam, Allah o anda karşılaşmamı istediği için karşılaşırım, istediğim zaman karşılaşmak elimde olsaydı sevgilisi olmadan önce onunla karşılaşırdım.

· Sevdiği kadının eşi olmasını istedi (onunda kendisini sevmesini istedi) Allaha yalvardı. Sevdiğinin değeri o kadar gerçekti ki şuna inandı : “Bu kadar değerli bir şey gerçeğin = Allahın isteği dışında birisine verilemez”. (Ve onu gerçekten = Allahtan istedi).

· Sevdiği onu defalarca ekmişti = yalan söylemişti ama ona öfkelenemiyordu = ondan vazgeçemiyordu. Birden şunu anladı : “Allahın seni sevmesi = seninle ilgilenmesi için daima beklersin = umut kesmezsin, başka kimse için değil” ve sevdiğine şu mesajı gönderdi : “Allahı birbirimizden daha fazla sevdiğimizi kanıtlamak için : Tarih 22-8-2006 olduğunda biz halen görüşememişsek yaşadığım süre boyunca seninle ilgilenmeyeceğim, sen benimle ilgilensen de bana karşı konulmaz teklifler yapsan da”.

· - Keşke birbirimizi görmeden tanışıp sevgili olsaydık. Emin olurduk sadece ruhlarımız için birbirimizi sevdiğimize. (Kendisini terk eden sevgilisini düşünerek içinden söylüyor).

· - Ruhlarımız için birbirimizi sevdiğimize emin olana kadar birbirimize dokunmak yok.

· Aşık oldum ona = o da beni seviyor eminim : Kim kendisine doğru ve iyi davranılmasını istemez.

· - Nefret ettiğiniz eski sevgilinizden daha değersizim sizin için şuan. - Evet (Sevip karşılık alamamak üzücü ama daha da üzücüsü var : Nefret ettiği ya da çok az görüştüğü ya da hiç görüşmediği eski sevgilisi sizden daha değerli : Ona sizden daha fazla güvendi, onu sizden daha fazla sevdi, onunla sevgili oldu).

· - Size olan hissimi iki şekilde ifade edeceğim ikincisi en doğru olacak : 1. Sizi seviyorum. 2. Sizi de seviyorum.

· Aşk merhamet ağırlıklı : - Size aşığım çünkü biliyorum siz en üstün varoluşunuza (Cennete) ulaşabilecek niteliğe sahipsiniz ve buna ulaşamama olasılığınız beni derinden üzüyor.

· - (Bir şey istiyor, büyük bir istekle). - (Düşünüyor). - Ne oldu cevap vermedin, istemiyor musun ? (Korkuyla soruyor). - Benden istediğini, ben mi istedim sen mi istedin karıştırdım. Sanki sen istemedin de ben istedim. - (Mutlu oluyor = gülümsüyor).

· İki kişi iletişim kuruyor, biri ötekine “bana verdiğin bu karşılıkları 3 gün önce tahmin edip = anlayıp defterime kaydettim = yazdım bak” diyor. O da bakıyor ve şöyle diyor şaşkınlıkla : “Evet bunlar benim karşılıklarımın aynısı”.

· Birbirlerini sevdiklerini anlıyorlar ve aynı anda birbirlerine şunu diyorlar : - Beni sevmediğine inanıyordum. (İnanamayarak = Bu kadar güzel bir haber = bilgi olamaz). - Beni sevmediğine inanıyordum. (İnanamayarak = Bu kadar güzel bir haber = bilgi olamaz).

· - Siz erkeklerden (ya da kadınlardan) nefret ediyorum. - Sevip karşılık alamadığınız ben değilim = bunu bana demediniz.

· Erkekte kadında birbirleri hakkında şunu hissediyor = istiyor = düşünüyor : Ona hayran oldum acaba benimle ilgilenir mi ? (bana hayran olur mu ?).

· - Selam nasılsın ben geldim tatildeyim şimdi çok yorgunum sen neler yapıyorsun ben Cumartesi dönücem Pazar ya da Pazartesi görüşebiliriz. - Selam mesajını alınca (ruhunu alınca) daha iyi oldum, yorgunum dediğinde sanki ben yorgundum dinlenmek istedim (dinlenmeni istedim) sen nasılsın ? - Artık çok iyiyim sen iyi ol diye.

· Aşk : 1 olma. (Her zaman ya da zaman zaman).


İnsan (ruh) üzerine


· Allahın bize bulaşan özellikleri (Bu özellikleri bazen doğru bazen de yanlış kullanıyoruz) : A) Bensiz yapamaz. B) Yardıma ihtiyacım yok. C) Benim hayran olduğum = beğendiğim en güzelidir. (doğrusudur, iyisidir, üstünüdür). Ç) Ben unutmam. (unutmaktan utanmak). D) Ben uyumam. (uyumaktan utanmak). E) Sözümden dönmem. (dönmek istesede, dönmekten utanmak). F) Ben zenginim. (fakirlikten utanmak) G) Beni kimse kandıramaz. (Ben kandırılmazım) Ğ) Herşeyi biliyorum. Bana öğretme. Öğrenmeye ihtiyacım yok. (bilmemekten utanmak) H) En çok sevilmek benim hakkım. I) Ben isterim. (senin isteğinle istemem). İ) Ben yanlış yapmam = sorumsuzluk yapmam. J) Yorulmam. (yorulmaktan utanmak). K) Gücüm herşeye yeter. (gücünün yetmemesinden utanmak). L) Mutluyum. (Mutsuz olmaktan utanmak). M) Herşey benim. (ben çalarım ve kimse beni çaldı diye suçlayamaz = hırsızlık yok).

· Darbeyi aldığımda acıyı hissedemedim çünkü hissedebileceğimin üstündeydi. Acı azalmaya başlayınca, hissedebileceğim seviyeye inince acıyı hissettim. (Allahın üzüntüsü yanında sizin üzüntünüz mutluluk kalır. Allahın mutluluğu yanında sizin mutluluğunuz üzüntü kalır).

· İnsan meydana gelir : Yoktan = Kendinden = Dandik = Yanlış = Üzüntü = Sıkıntı ve Vardan = Allah = Değer = Doğru = Mutluluk = Huzur. (İnsan yok ve varın karışımından meydana gelir). İnsan yanlış yaptığını anlayamaz. Çünkü özü yoktur = yanlıştır. Ve yok için yanlış doğrudur. Doğru da yanlıştır. Yanlışa aşıktır, doğrudan da nefret eder.

· İnsan = ruh = akıl = anlama = bilgi. Anlama : Doğru = değerli ile yanlışı = dandiği ayırma özelliği = gücü ve doğruya aşık olma yanlışa nefret duyma özelliği. (Kimileri doğruya daha aşıktır kimileri daha az aşıktır = Kimileri daha akıllıdır kimileri daha az akıllıdır). Bilgi : İnsanın = akılın seviyesinin = değerinin = ne olduğunun = kim olduğunun kanıtı. (Bilgilerini gösterdi = kendini gösterdi = aklını gösterdi = seviyesini = değerini gösterdi).

· Akıl seviyen neyse anladığın = bildiğin = bilgin de o seviye de olur. (Akıl seviyen neyse çıkardığın bilgi de o seviye de olur).

· Akıl nasıl kullanılır = çalıştırılır = işletilir : Ne kadar dürüst = doğru sözlü = özü sözü bir olursan o kadar kullanmış = çalıştırmış olursun aklını.

· İnsan çok dürüst olmakta = çok aklını kullanmakta (çalıştırmakta = işletmekte) = bilgilenmekte (bilgisini artırmada) = özü sözü bir olmakta zorlanır = açıklanmamış hiçbir gizi kalmadan kendini tanıtmaz. Çünkü tanıtırsa “ben buyum (dandiğim, kötüyüm) benimle ilgilenin = değerli bulun = dost olun” diyemez.

· İnsan özünün bir kaç (pek az) yanlışlığını (pisliğini, çirkinliğini, kötülüğünü) anlar = şahit olur = üzülür. Aklı (Allahın aklı) sebep olmuştur buna (üzüntüye) (Öyle ya insan kendi aklıyla yaptığına sonradan tekrar kendi aklıyla nasıl karşı çıkabilir = yanlış bulabilir) ondan nefret eder = yok kabul eder. Özünü daha fazla karıştırmaz (kurcalamaz, aramaz) = daha fazla yanlış (üzüntü) bulmak istemez = kendini bu kadar kötü (yanlış, dandik) bilmek ister = daha kötü olmak istemez = Kuran : Allah gizliyi de gizlinin gizlisini de bilir.

· İnsanın özü yoktur = Allahın (Varın) düşmanıdır, buna göre : - Yok mu dönek, zayıf, korkak, Allahı = Varı yenemeyeceğine inanan = Yok mu Allahın isteklerine uyacak = Yok mu Allahın indirdiğine uyacak.

· İsterse iyi = değerli olabileceğini hissetmişti = anlamıştı. Anladıktan hemen sonra gerçeği = özü = yok = kötü = dandik korktu. (Yok, öleceğini anlayıp korktu).

· İnsanın özü yoktur, buna göre : Aşık olmuştu gerçekleştirmek istiyordu aşkını. Aşkı yanlıştı, yanlış olduğunu kendisi de biliyordu. Bilerek = bilinçli yanlışını gerçekleştirmeye = yapmaya başladı. Başından sonuna mutluluk duyarak gerçekleştirdi = yaptı yanlışını = aşkını.

· - Sana söylenenden sadece kötüyü gerçek kabul ediyorsun çünkü kötüye aşıksın. (Kötüyü daha fazla anlıyorsun çünkü kötüye aşıksın).

· - Bilerek = severek yanlış yapmadığınızı mı söylüyorsunuz Allaha ?

· - Allahım senin sevmediğin istekle ölürsem beni dirilttiğinde arındır = temizle o istekten.

· Birini seçmesi için önüne doğru ve yanlış koyuluyor. Hangisini seçtiğine karar verdiği an üzülerek şöyle diyor : Ya, ben bunu (yanlışı) sevdim = seçtim. (Doğru yerine yanlışı sevdiği = seçtiği için kendi kendine üzülüyor).

· İnanamadın değil mi yalana aşık olduğuna, bende inanamamıştım.

· Gerçeğe dönüştüğünde anlıyorsun önceden yalana aşık olduğunu = inanamıyorsun yalana aşık olduğuna.

· İnsan = yok. İnsanın özü yok. İnsan yoka aşık = yokolmaya aşık. Kendini tamamen yokediyorsun = “Kalbini = hissettiklerini” = “Aklını = kararlarını” yok ediyorsun = ciddiye almıyorsun = var kabul etmiyorsun.

· İnsanın özü yoktur, buna göre : Dürüstlükte = özü sözü bir olmada çok ileri gitmişti = kendini satmakta = ispiyonlamakta = suçlamakta çok ileri gitmişti.

· Aklım kabul etti bunun yanlış olduğunu ama kalbim kabul etmedi = bu yanlışı yapmaya devam ediyorum.

· En gerçeği = tek gerçeği = Allahın halini istiyorum elbette.

· Herkes Allahın varolduğunu bilir ama herkes Allahı sevmez.

· Allah çok isteğini istemedi, insanlar isyan etmesin diye = dayanabilsin diye.

· Allahın kabul etmesi = sevmesi için yapılır iyi davranışlar.

· Huzur : Allah’tan başka isteklerini istemediğin an.

· Huzur : Yaşadığın ana aşık olman.

· Huzur = sonsuzluk = zamansızlık = acelesizlik.

· Şüphe : Varolanın (olanın) varolmadığına (olmadığına) en küçük inanç.

· Şüphe : İyinin iyi, doğrunun doğru, güzelin güzel, mutluluğun mutluluk olmadığına zerre (en küçük) inanç.

· Şeytan (kötü, yanlış) : Hiyerarşiye (eşitsizliğe) duyulan nefret. (İnsan eşitliğe aşık, bu nedenle kendini geliştirmiyor = üstün hale getirmiyor) (Korkunun galibiyeti : 1. Ya en üstün (1.) ben olamazsam en iyisi hiç istememek üstün olmayı. 2. Ya en üstün (1.) olursam bu aşağılıklar çok fazla beni yok ederler en iyisi hiç istememek üstün olmayı).

· Şeytan : Hiyerarşinin (eşitsizliğin) gerçek (geçerli, doğru) olduğunu anlamak, kabul etmek (inanmak) sebebiyle duyulan üzüntü (eşitsizliğe düşman olmak) = üzüntüye açılan savaş (üzüntüye öldürmek için saldırma) = öfke = sürekli kaybetmek = öfkeden kurtulamamak = öfkeye aşık olmak. (Kuran : Rabbin meleklere şöyle demişti : Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman hemen ona secde edin. Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler yalnız şeytan etmedi. Allah : “Ey şeytan, neden secde etmedin ?” dedi. Şeytan : “Ben ondan daha üstünüm” dedi. Allah : “Cennetten çık, kovuldun” dedi.) Şeytan zavallıdır : Kanıt : Kuran : Şeytan onları yaptıklarına (davranışlarına) aşık etti ve “Bugün insanlardan sizi yenecek yoktur ben de size yardımcıyım” dedi. Fakat iki taraf karşı karşıya gelince arkasını dönüp kaçtı ve şöyle dedi : Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediğiniz şeyler görüyorum ve ben Allah’tan korkarım. Allah’ın cezası (işkencesi) en büyüktür.

· Şeytan söylüyor : O saçma işi de yap yoksa nasıl övünebilirsin. (Kuran : şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi).

· Ne kadar korkunç = ne kadar övünülebilir.

· Öfkelendin = en üzüldüğün an.

· Öfke = nefretin en güçlü seviyesi.

· Öfke : Üzüldüğümüzde üzüntümüzden kurtulmak için harcadığımız enerji. (Ne seviyede enerji harcarsak o seviyede öfkeleniriz. Çok harcarsak çok öfkeleniriz az harcarsak az öfkeleniriz).

· Öfke : Üzüldüğümüzde üzüntümüzden kurtulmak için harcadığımız kötü enerji. (Kötü kötünün dostudur. Kötü kötüye eklenir = daha büyük kötü ortaya çıkar).

· Öfke : Nefretin gözükmesi = dışarı çıkması = canlanması = somutlaşması = vücuda gelmesi = vücud olması = varolması.

· Şöyle kabul etmedim yanlışlarımı : Küçüktüm, bilmiyordum bu yüzden oldu. Şöyle kabul ettim : Ben (kelimenin kusursuz anlamında ben) yaptım.

· Çocuk haklıydı ilk ben dedim demekte (1. yim demekte) (Utanma yok büyük bir gururla = övünmeyle : 1. yim = en çok ben istedim = sevdim).

· Oyuncaklarını savaştıran çocuklar, savaşı sevdiğiniz oyuncaklara kazandırıyorsunuz = mutluluğu onlara veriyorsunuz. Allah’ta mutluluğu sevdiklerine (doğrulara, iyilere, kendisine çok şükredenlere, kendisine çok yönelenlere) veriyor.

· Küçükken başlamalısın dürüst olmaya = akıllı olmaya = bilgini artırmaya yoksa büyüdüğünde ben cahilim demek zordur.

· Yanlışını kabul etmiyorsun. Kendinin = Özünün = yokun yok kabul etme özelliğini kullanıp yanlışını yok ediyorsun. Ama gerçekte yok olmuyor hep sende varoluyor.

· - Seven böyle sevsin beni diyorsun. - Bırak karşı tarafı istediğin gibi yönetmeyi = bırak karşı tarafa etki etme çabasını. Halen öğrenemedin mi : Karşı tarafta hiçbir etkin yok = karşı taraf istediğini yapıyor. - (Bu duyduğunun doğru olma olasılığı onu üzüyor).

· Şöyle hissetti = anladı = üzüldü : Bu tam da herkesin gerçekten yapmak istediği, ben yaparsam bunu, yapmayanlar “neden ben yapmadım o yapmadan önce” diyip üzülecekler.

· Birden şunu anladı ve üzüldü : Şuan bütün sahip olduklarıma sadece ben kendi çabamla sahip olmadım = Tamamen Allah yardım etti = tamamen Allahın sayesinde.

· Demek ben değil Allah yaptı = üzülüyor. Ben yapardım = mutlu olmak için kendisi yapmak istiyor.

· - (Bir şey söylüyor). - (Anlıyor = etkileniyor = etkisinde kalıyor = buna karşı geliyor = kaçmaya başlıyor koşarak). - Ne yapıyorsun kendinden kaçamazsın.

· Bir adamın davranışını gördü = anladı ve gülmeye başladı = küçümsemeye başladı = kendinde bu hata olmadığı için mutlu oldu. Bir süre sonra aynı davranışı bir zamanlar kendisinin de yaptığını hatırladı = anladı = gülmesi sakatlandı.

· Birisinin sözüyle (davranışıyla) alay ediyor = küçümsüyor. Bir gün yine küçümserken = dandiklerken dediğinin üstün = değerli olduğunu hissediyor = alay etmesi sakatlanıyor = yaralanıyor.

· Dandikliğinden utanıyor, gizliyor dandikliğini karşısındakinden karşısındaki de ona merhamet ve hayranlıkla = aşkla = mutlulukla sarılıyor ve şöyle diyor : Ben de nefret ediyorum dandiklikten = aynıyız.

· - Ya kusuru görüp mükemmele sahip olduğun için mutlu oluyorsun = gülüyorsun ya da mükemmeli görüp kusurluya sahip olduğun için mutlu oluyorsun = gülüyorsun.

· - Açıklanmamış hiçbir gizim kalmayacağını söyledim öyleyse neden benim gizlediğim sizin bulup açıkladığınız bir şey varmış gibi davranıyorsunuz.

· - (Evini arıyorlar). - Hiçbir gizim yok dedim size neden bana iftira atıyorsunuz = beni yalancı kabul ediyorsunuz. Ben başardım hiçbir şey gizlememeyi.

· - Sen dürüst olmadığıma = bir şeyler gizlediğime = yalancı olduğuma inandın beni başkasından tanımaya çalışarak.

· - Neden teklifinizi kabul edeyim ? - Yerinize düşünmemi istediğiniz için.

· - Bunu önceden düşündün değil mi ? - Evet, o zaman da aklına ilk defa geliyor.

· - Bir akıllı sen misin ? - Dünyadaki herkesle tanışmadım = bilmiyorum.

· - Sizi taklit etmişler = sizinle alay etmişler ? - Ben zaten farklıyım dememiştim.

· - Sizi seviyorum (hayranlıkla söylüyor). - Allah razı olsun. Bende seviyorum kendimi sizin kadar olmasada.

· - Seni seviyorum. - Bende kendimi seviyorum = aynıyız = mutlu oldum.

· - Çok akıllısın. - Senden daha fazla farkındayım akıllı olduğumun.

· - Sizin ülkede neden muhalefet yok ? - (Hayatın sırrı bilgisini gösteriyor = uzatıyor).

· - Nerde yaşıyorsun ? - Bu vücudun içinde.

· - Ne iş yapıyorsunuz ? - Allahın elçiliğini yapıyorum. - (Gülüyor). - Neden güldünüz ? Neyseki akıllıyım yoksa bu aptalın sözüne inanacaktım diyip mutluluktan mı ? Yoksa Allah benimle = onunla ilgilendi sonunda diyip mutluluktan mı ?

· - Allahın elçiliğini yapıyorum. İşimi yaparken beni görmek ister misiniz ? = Allahın size gönderdiği iyi haberi size açıklamamı ister misiniz ?

· - Başka millette doğsaydın yine islamı mı seçerdin. - Biz Allahın elçileri gerçeğe aşığızdır. Bu aşkımızdan ne eş ne aile ne millet aşkı büyüktür.

· - Tanımıyorsun beni (Öfkeyle söylüyor). - Ben sordum, suçlayan sensin kendini.

· - Şuan siz istediğiniz için sizinle ilgilenmeye devam ediyorum. Sizinle ilgilenmemi istemiyorsanız söylemeniz yeterli istediğinizi yapacağım = hiç ısrar etmeyeceğim. Şöyle olacak : - İlgilenme benimle. - (Cevap vermeden dediğini uygulamaya başlıyor).

· Neden seninle ilgilenmek istemiyorum demiyorsun ? Öfkelenip seni öldürürüm diye mi ? Emin ol öfkelenen sensin.

· Birisi birisiyle ilgileniyor, ilgilenilen : - Ne istemiştiniz ? - Hiçbir şey. - (Ayrılıyor = sırtını çevirip gidiyor = istediğini veriyor).

· - Ne istiyorsun ? - Hiçbir şey. - Ben yok değilim. - Doğru (Telefonları kapatıyorlar).

· - Beni sevmenin nedeni (ya da nedenleri) ne ? - Neden yok. - Bende beni (varı) sevdiğine inanmıştım yanılmışım ayrılıyorum senden, ahh yine yanıldım : hiç beraber olmamıştık ki.

· - (Buzdolabını açıyor mantar görüyor) Neden mantar aldın zehirlenmek için mi ? - Evet yaşamaktan bıktım öleyim dedim. - Sen yoktan bıktın yani yok belirtilerinden sıkıntı, üzüntü, yorgunluktan gerçek (en üstün) varoluşta yani cennette zerre kadar sıkıntı, üzüntü, yorgunluk bulaşmıyor insana bu yüzden hep varolmak istiyorsun. - Hadi lan yok öyle bir şey.

· - Sen misin gerçek ? Söylediklerin yaptıkların mı gerçek ? - Saçmasapan hayatını gerçek = mantıklı kabul ettin. Cesaret edip mantıklı bir hayat yaşayamayacağını anladığın için. - Mantıklı olan sensen ben mantıksızım kesinlikle kabul ediyorum bundan da mutluluk duyuyorum. - Bunu demiştim sana önceden de : yanlışa aşıksın. - Ben halimden memnunum herkes aynı hayatta ne kadar çok şey bilirsen o kadar bela başa - Sana merhamet hissediyorum = kendine zarar vermeye aşıksın.

· - Zina yapacaksak sevişmeyelim. - Nasıl yani ? - Yani şuan birbirimizi eş (evli) olarak kabul etmiyorsak sevişmeyelim. - Eş değiliz, hadi sevişelim. - Zina yapmış olurum sadece dış görünüşünle sevişmiş olurum (Cesetle sevişmiş olurum). Bunu yapmayacağım. (Yapmayı daima reddediyorum).

· - Yatak odasına girdin mi aklını dışarda bırakacaksın. - Anladım : Kötü, pis, yanlış sevişiyorsun.

· - Öğretmenim = hocam anlatma cinselliği utanıyorum. - Anladım : Yanlış, kötü, pis, çirkin sevişiyorsun.

· - Hayır lütfen dur, daha fazla kendini tanıtma şuan seni seviyorum, kendini tanıtmaya devam edersen sana sevgim azalır diye korkuyorum. Sen gerçekten hiçbir şey gizlemiyorsun.

· - (Anlatıyor) - Beni üzdün. (Ağlayarak söylüyor). - Hayır, siz üzüldünüz. Benim üzebilme özelliğim yok = Bu anlattıklarıma hiç üzülmeyenler oldu).

· - Korkmadın mı o işi yaparken. - Korktum ama cesaretim (korkuya saldırım = gücüm) ağır bastı.

· - Dediğini unuttum. - Unutursun tabii dinlemiyorsun ki sadece konuşuyorsun.

· - Anlamıyorsun varın (Allahın) dediği olur, yokun dediği olmaz, yoka sığınamazsın = ben yoktum beni zorla varettin dersen Allaha, Allah seni reddeder = cezalandırır.

· - Sana gerekenden fazlasını ver diyor Allah. - Anlamadım. (Anlamadım = mal biriktirmeye = artırmaya aşığım).

· - Nette tanıştığın biriyle evlenme. - Nette = dandikte , net = dandik sensin. - Dandik benim haklısın bunu kabul ettin ya sağol. - Gerçekten mi kullandın kelimeleri ? - Evet gerçekten kullandım - Dürüstlüğüne hayran oldum - Hayran ol diye söylemiyorum benimle zamanını boşa harcıyorsun. - Farkında mısın konuşmamızın ne kadar üst düzey = değerli olduğunun. - Sadece beddua edeceğin biriyim. - Neden dedin bunu ? - Kendimi biliyorum seni sakındığımı düşünme. - Kendine öfkeleniyor musun beni değilde onu daha fazla sevdiğin için ? - Hayır öfke değil bu sadece sana yol yakınken dön diyorum. - Bunu kabul ettin ya sağol = senden kendi isteğimle ayrılacağım için mi kabul ettin = beni artık üzemeyeceğine inandığın için mi sağol dedin. - Benden ayrılacağını düşündüğüm içindi.

· - Senden nefret ediyorum. - Seni savaşa davet ediyorum. Anlaşalım öldüren hem suçsuz hem haklı olsun. - (Şaşırıyor). - Ne oldu niye inanmak istemiyorsun duyduklarına. Kim seni benim kadar ciddiye aldı = söylediklerini sonsuza kadar savunduğunu kabul etti = dönek olmadığını kabul etti.

· Benden başka kim seninle savaşmak istedi ? = benden başka kim seni ciddiye aldı ? = benden başka kim seni sevdi ?

· - (Kötülük yapıyor). - Bunun olmasına Allah izin verdi, şuanda bizi izliyor bu yüzden onun istediği davranışı yapacağım : Birbirimizi düşman kabul etmek için çok erken size kendimi açıklanmamış hiçbir gizim kalmadan tanıtmak istiyorum. Sonra inandığınız kadar farklı mıyım sizden karar verirsiniz.

· - (Kötülük yapıyor). - Ben kendime senden daha fazla kötülük yaptım. İnanmazsan anlatayım.

· - Kötülük yaptım mı ona inanmıyor kötülük yaptığıma. - Nasıl ? - İyi olduğuma emin her kötülük yaptığımda şaka yaptığıma inanıyor.

· - Görüşmek ister misiniz ? - Evet. - İstanbula geldiğinizde bana çağrı bırakır mısınız sizi ararım hemen buluşuruz ? - Hatırlarsam. - Bu dediğinizden benimle görüşmek istememenizin görüşmek istemenizden daha güçlü olduğunu anladım. Siz benimle görüşmek istemiyorsunuz. - Öyle istiyorsanız öyle olsun. - Hayır ben istemiyorum siz istiyorsunuz. Ben sizinle bir daha ilgilenmeyeceğim siz ne zaman görüşmek isterseniz o zaman arayın, anlaştık mı ? - Tamam numaranızı kayıt ediyorum. - Hoşçakalın.

· - Daimi dostluk ikimizin elinde kendimizi gözetleriz birbirimize kötü davranmamak için. - İkimizin elinde değil karışan var 3. şahıs var - Kim o ? - Allah.

· - Nasılsın ? - Bedenim yeterince iyi ama ruhum yeterince iyi değil.

· - Utanıyorsun değil mi her gün yok olmayı beklemekten, varolmak için hiçbir şey yapmamaktan ?

· - Allahtan kitap gelmesini mi gelmemesini mi isterdin ? - Gelmesini isterdim.

· - Bu kötülüğü yapar mıydın ? - (Düşünüyor). - Kalbin yaptı, aklın yapma dedi değil mi ?

· - Sen kötüsün. - Evet, bekliyorum kanıtınızı yoksa kanıtınız yok mu = yoksa iftiracı mısınız ?

· - Yakın zamanda görüşebilir miyiz ? - Şuan yurt dışındayım master yapıyorum. - Geldiğinizde beni arar mısınız ? - Bilmiyorum, unutmazsam. - Anlıyorum benimle görüşmek istemiyorsunuz. - Öyle diyorsan öyle olsun. - Ben öyle demiyorum siz öyle diyorsunuz, beni kırmamak (üzmemek) için gösterdiğiniz çabaya teşekkür ederim, hoşçakalın. - Hoşçakalın.

· - Ben korkuyorum sizden. - Neden ? - Beni kırmamak için kendinizi benimle zorla ilgilendiriyorsunuz. Bir gün bu zorlanmaya dayanamayıp bana büyük bir öfkeyle patlarsınız diye korkuyorum.

· - Sizinle iletişim kurmak istiyorum. - Çok acelem (işim) var. - Telefon numaramı alın, aceleniz bitince beni arayın, konuşmama devam edeyim olur mu ? - Hayır olmaz.

· - Tekrar görüşmek ister misiniz benimle ? - Tabii. - Öyleyse size telefon numaramı vereyim. - Tabii (Kağıt kalem çıkarıyor). - Ama beni üzmemek için benimle ilgileniyorsanız ilgilenmeyin. - Açıkçası üzmemek için ilgileniyorum. - Öyleyse hoşçakalın (Ayrılıyor).

· - Sevgiliniz oldu mu ? - Evet 6 tane. - Kaçıyla ilk siz ilgilendiniz ? - Hiçbiriyle. - Yani sizi seçenlerin arasından seçim yaptınız. - Bu söylediğinden hoşlanmadım. - Ama doğru. - Evet.

· Doğruyu anlamak zor değil. Sevmek zor.

· Anlamada zorluk yok. Anladığını sevmede zorluk var.

· - (İlk kez gördüğü birine aşık oluyor ve yanına gidip konuşuyor) : - Merhaba, ....... - Biraz önce ayrıldım sevgilimden bu yüzden 3 ay kim gelse geri çevireceğim = 3 ay üzüleceğim. - Sonra ? - Başka eş arayacağım. - Öyleyse telefonunuzu verin 3 ay sonra görüşelim. - Tamam.

· - Son davranışların o kadar iyiydi ki önceki kötülüklerin yok oldu. - (Gülümsüyor).

· - Uff yapma böyle beni de üzüyorsun. - Sen üzülmeni yanlış (sahte, yok) mı kabul ediyorsun ?

· - Onu mu yoksa bunu mu daha çok seviyorsun ? - O sevgi başka bu sevgi başka. - Bu dediğin yalancıların üzülmemek ve üzmemek için söylediği bir yalan.

· Kendisiyle ilk kez ilgilendiği kişiyle aynı gün bir yerde oturmuş iletişim kuruyor. Cep telefonu çalıyor ilgilenilenin, telefonunu açıp konuşmaya başlıyor ne yaptığını soruyor arayan oda şöyle karşılık veriyor : - Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımlayım.

· - Buluşalım mı ? - Tamam. - Neden tamam dedin. - Sen istedin diye. - Seni seviyorum görüşmeyelim, hoşçakal.

· - Başarınıza hayranım. - Ne yaptım ki ? - Halen intihar etmediniz.

· - Utanıyorum, yalnızken kendi kendime mutlu oldum diye. - Hayır, utanma gerçekten mutlu oldun sen : aynısını istediğin zaman tekrar yapabilir misin ?

· - Sizden utanıyorum. - Allah razı olsun beni kendinizden üstün kabul ettiğiniz için ama nerden bilebiliriz belki de benim utancım sizden fazladır.

· - Beni kırmamak için yalan söylediğiniz için teşekkür ederim. - Rica ederim (Gülümseyerek).

· Gerçekten bu yalanı daima gerçek mi kabul edeceksin ?

· Bazı yalanlarımı buldum gerçek kabul ettiğim.

· İlk defa tanıştığı biriyle aynı gün iletişim kurdu 2 saat kadar ve tekrar görüşmek istediğini söyledi ona, oda tamam dedi, ne zaman görüşürüz dedi ona, oda bilmiyorum dedi, eylül olmadan arar mısınız = görüşmek ister misiniz ? dedi ona, oda tamam dedi, ayrıldılar. Aradan zaman geçti eylül olmadan aradı onu ve buluştular. Buluşur buluşmaz şu oldu : - Sizinle tekrar görüştüğüme sevindim. - Açıkçası sadece söz verdiğim için aradım. - Hımm öyleyse hoşçakalın (dedi ve ayrıldı).

· - Size dokunabilir miyim ? nerenize dokunacağımı bilmeyeceksiniz ama. - (Düşünüyor) Dokunabilirsin. - Dokundum, size dokunmam için izin vermeniz size dokunmamdan daha değerli.

· - Sizinle iletişim kurmak istiyorum. - Hayır, istemiyorum. - Teklifimi geri çevirme nedeni olarak neyi kabul edeyim : olumsuz önyargı, toplumsal baskı, çirkinim, aptalım ? - Toplumsal önyargı diyelim (Gülerek).

· - Size sonsuz düşünme fırsatı vereyim 40 yıl sonra tanımak isterseniz o zaman arayın beni gelip tanıtayım kendimi. - Kendini adama.

· - Afedersiniz rahatsız ettiysem özür dilerim, özrümü kabul ettiniz mi ? - Evet. - Yanınıza neden geldiğimi hemen mi söyleyeyim yoksa biraz oyalanayım mı ? - Hemen. - Size aşık oldum, yanınızdan hemen mi ayrılayım yoksa biraz oyalanayım mı ? - Hemen. - (Ayrılıyor).

· - Benim erkek arkadaşım var. - Ne kadar ileriyi gördüğünüzün farkında mısınız ? - Yani fesatlık olmasın ama. - Ne kadar iyi niyetlisiniz.

· - Korkma kendi malın gibi kullan, ahh özür dilerim şimdi daha fazla korkacaksın.

· - Afedersiniz, rahatsız ettiysem özür dilerim. - Evet (Sert, öfkeli tavırla). - Özrümü kabul ettiniz mi ? - Yo (Kaba tavırla). - Özür dilerim, hoşçakalın (dedi ve ayrıldı).

· - Niye yalan söyledi bana ? - O kadar dürüst olduğu için. (Dürüstlük seviyesi düşük).

· - Sıkılmadın mı yalancılardan artık birşey sordun mu doğru cevap alacağından emin olmak istemez misin ?

· - Sıkılmadın mı yalancılardan artık birşey sordun mu doğru cevap alacağından emin olmak istemez misin ?

· - Benim sevgilim var. - Teşekkür ederim beni kendinize eş adayı olarak gördüğünüz için.

· - Benim sevgilim var. - Bu söylediğinize en düşük istek seviyemden en güçlü istek seviyeme göre cevap vermeme izin verir misiniz ? - Tabii söyleyin. - En düşük isteğim : daima hiç kimseyle sevgili olmayın. Daha güçlü isteğim : Ondan ayrılmayın ama benimle de sevgili olun. En güçlü isteğim : onu terk edin, sadece benimle sevgili olun. - Asla (En güçlü isteğine karşılık veriyor).

· - Özür dilerim rahat.... - Ne istiyorsunuz hemen söyleyin. - Sizinle iletişim kurmak istiyorum, kendimi tanıtmak istiyorum. - Acelem var olmaz. - Bahaneye (yalana) gerek yok istemiyorum diyin doğruyu söyleyin. - Bahane (yalan) değil gerçekten acelem var. - Öyleyse cep tel nomu alın size sonsuz süre vereyim ne zaman isterseniz o zaman arayın. - O zaman istemiyorum (İstemiyorum diyen gülüyor ardından öteki de gülüyor ve ayrılıyorlar).

· İlgileniyor, ilk defa gördüğü biriyle. O da = ilgilenilen de ilgiyle karşılık veriyor ilgilenene, 1-2 dakika konuştuktan sonra şöyle diyor ilgilenilen : - Neden konuşuyoruz şuan ? - Siz istediğiniz için. - Öyleyse istemiyorum. - Hoşçakalın. (Ayrılıyor = ayrılıyorlar).

· - Kusura bakmayın. - Neden bana haksızlık yaptığınıza mı inandınız ? - Evet. - Bu haksızlık bana yeterince zaman ayırmamanız mı ? - Evet.

· - ............ ister misiniz ? - İstemem (öfkeyle). - Ben emretmedim, zorba değilim siz bana iftira attınız. İftira attığınızı kabul ederseniz ancak sizinle ilgilenmeye devam ederim. İftira attığınızı kabul ediyor musunuz ?

· - Daha sonra size söylerim bu sorunun cevabını. - Biliyorum cevabını : “İsterim” diyeceksin. - Neden benim yerime konuştunuz ? = Neden beni konuşturdunuz ? - Ne yani, istemiyor musun ? - İstiyorum ama beni üzen = rahatsız eden : Ben izin vermeden beni konuşturmanız.

· İçinden konuşuyor : Ahh yanlış kelime söyledim (Üzülüyor), olamaz ben hata yapamam ama dur devamını şöyle getirsem yanlış olmaz. (Mutlu oluyor).

· - Bu adam çok bilgili bana yardım etmesin hemen uzaklaşayım ondan. Ben kendi kendime yardım etmeye aşığım = ben sorunu kendi kendime halletmeye aşığım. (İçinden konuşuyor).

· Biz bilmiyor muyuz aklımızı kullanmayı terbiyesiz.

· Nefret ediyorum benim istediğim şeyi senin de bana istetmene çalışmandan.

· - Son dediğinizi bir daha tekrarlar mısınız ? - Tabii : Beni şuan geri çevirirseniz üzülürüm. Beni tanıdıktan sonra geri çevirirseniz daha az üzülürüm.

· - (İki büyük düşünürün ismini söylüyor ve devam ediyor) : seviyesinde değilsin iyisin ama onların seviyesinde değilsin. - Olsam ne olacaktı kendinizi benimle evlenmek zorunda mı hissedecektiniz ?

· - Çok istemiyorum çoktan fazla istiyorum = tam istiyorum = daha fazla isteyemeyecek kadar istiyorum.

· Sevdiğiyle ilgileniyor, sevdiği de ona şu karşılığı verince ona sevgisi nefrete dönüşüyor = ona ilgisini kesiyor = ondan kaçıyor, uzaklaşıyor : Benimle ilgilenmeni daha önce istemiştim, isteğime ulaştığım için mutluyum. Allah razı olsun.

· Sevgilisi kendisiyle bugün buluşma sözü verdiği halde buluşmayınca sevgilisini telefonla arıyor, sevgilisi cevap veriyor ve şöyle bir diyalog geçiyor aralarında : - Neden gelmedin ? - Unuttum. - Unuttum diyeceksin ve ben üzülmeyeceğim, gerçekten böyle olacağına mı inanıyorsun ? - Özür dilerim.

· - Hey, bakar mısınız ? = ilgilenir misiniz ? - (Bakıyor = ilgileniyor). - Dış görünüşünüze aşık oldum. Beni eşiniz olarak seçmediğiniz sürece üzüleceğim = sizden nefret edeceğim. Şimdi halen Allah sizin dış görünüşünüzü çirkin yarattı diye Allaha öfkeli misiniz ?

· - (Doğruyu, iyiyi = gerçeği söylüyor). - (Gülüyor = komik buluyor). - Allahın merhametiyle iyi kötüyü yeniyor, sen kötüye aşıksın = kötüyü ciddiye alıyorsun bu nedenle iyi komik geliyor sana.

· Ne derece severek o derece özgürce.

· Yanlışlarını yazıyordu = hatırlıyordu. Çünkü unutursa kusursuz hissediyordu kendini = Allah hissediyordu kendini.

· Bildiklerime bakın isteyen biri miyim bilen biri miyim anlayın.

· - Sen seviyorsun onu, başkasının sevmesini de en küçük bekleme.

· Benimle ilgilenilmemesi değil benim hata yapmam ve benimle ilgilenilmemesi beni üzüyor.

· Kendini ciddiye almaya başladığında = varolmaya başladığında = artık sana yapılan bütün saldırıları hissetmeye başladığında = üzülmeye (gerçekten) başladığında.

· - Sadece yemeğimin ve barınacak yerimin olmasından mutlu olacağıma hiç inanmamıştım.

· Tamamen değerli bir bilgiydi = tamamen doğru bir bilgiydi bu yüzden bu bilgiye ilgisini çabucak kaybetti.

· Bir kez bile gerçekten kabul etmedin hata yaptığını.

· Yaptığının kötülüğün kötü olduğuna inanmaman gerek yaptığın kötülükten mutlu olabilmen için.

· Üzüntü : Sevdiğinin = Aşkının = Kendinin zarar görmesi. (Zarar görmeye başlar = Üzüntü duymaya başlar).

· Üzüntü : İstediğine ulaşamamak.

· Üzülmek : İstemediğini istemek zorunda kalmak.

· Üzüntü sıkıntıdan iyi : Üzülüyorsun = istiyorsun ulaşamıyorsun = bir istek. Sıkılıyorsun = hiçbir şey istemiyorsun = herşeyi istediğin halde.

· Üzüldün ve üzüntünden kurtulamadın uzun süre. Çünkü istedin ulaşamadın = üzüldün. İstemekten vazgeçmedin = üzülmeye devam ettin = uzun süre üzüntüden kurtulamadın.

· İstediğini zorla yaptırırsan ona = istemeden isterse o = ne istediğini bilemez o = isteyebilme özelliğinin olduğunu bilemez o = kendi kendine isteyemez o = güçlü isteyemez o = istediğine ulaşmakta zorlanır o = ulaşamaz o = başaramaz o.

· İsteklerimi yakalıyorum yanlış mı doğru mu anlıyorum. Yanlışsa engelliyorum = üzülüyorum.

· Bazı anlarımız vardır : yanlışlarımızı tamamen anlayıp = hissedip üzüldüğümüz = ağladığımız. Bu anlarda Allah kendi aklını bize gönderir. (Kanıt : Bu anı (yanlışlarımızı tamamen anlayıp = hissedip üzüldüğümüz = ağladığımız) biz kendi aklımızla yapmış olsak her istediğimizde yapabilirdik).

· Ağladı, şunu bütün gücüyle isteyerek = bağırarak = kulağın duyamayacağı ses seviyesinde = duyulması imkansız bir sesle : Bu ne Allahım. Ne saçma şeyim ben. Neden sen değilim.

· Asılmak (Laf atmak) : Seni seviyorum yalan söyledim sevmiyorum. (Kimisi daha az kimisi daha fazla tekrarlıyor = asılıyor). (Seni seviyorum (içinden : ya reddederse beni en iyisi) : yalan söyledim sevmiyorum (içinden : ya beni kabul edecekse ve bu yüzden etmezse en iyisi) : yalan söyledim seviyorum).

· Yalnız : Sevdiğinin (Aşkının, aşklarının) yanında olmaması = seninle ilgilenmemesi = seni sevmemesi. (Yalnız = üzüntü).

· Yalnız : O tarihte, o saat, o yerde yalnız (tek, sadece) ben vardım.

· Saygı : Hayranlık ve korkudan meydana gelir.

· Eşyada, yiyeceklerde hiyerarşi yaptığım için değer verişim güçlüydü (gerçekti). Ama insanlarda yapmadığım için değer verişim zayıftı (yalandı, sahteydi, yoktu). İnsanlar da hiyerarşi yapmamamın nedeni : Şu akıl zayıflığım nedeniyle : Bütün insanları eşit sevmeliyim (değer vermeliyim, aram iyi olmalı) çünkü onların hepsinden çıkarım (bana fayda) var : onlardan kimisi ben hastalanınca bana yardım eder, kimisi parasız kaldığımda bana iş (para) verir, kimisi (eşlerden) benimle evlenir, kimisi kötü (serseri, katil) onlarla da aram iyi olmalı ki beni öldürmesinler (zarar vermesinler). Böylece bütün insanlar en sevdiğim ve en korktuğum oldu = Allahım oldu (Sahte Allahım oldu).

· İnsanlar Allahın olursa bağışlanmayı da insanlardan dilersin = kusurlarını da insanlardan gizlersin = insanlara kusursuz görünmeyi istersin.

· İnsanları Allahtan çok seviyor. İnsanlar = Allah onun için. En büyük (Tek) amacı (isteği) = yaşama sebebi insanların kendisini sevmesi = eşinin kendisini sevmesi. Bu amacına ulaşırsa (Sevildiğinden emin olursa) yaşama = hareket sebebi yok oluyor = üzülüyor = sıkılıyor = ölüyor = kendisini sevenden ayrılıyor tekrar yaşamak için = tekrar en büyük amacına (insanların = eşinin kendisini sevmesine) ulaşmak için.

· En büyük (Tek) amacı = yaşama sebebi insanların = eşinin kendisini sevmesi ama bu amacına ulaşırsa yaşama sebebi yok oluyor = ölüyor. Bu nedenle sevildiğinden emin olmamak için bütün gücünü kullanıyor. Bu yüzden şunları söylüyor : 1. Beni sevdiğine inanmıyorum. 2. Neden ben ? 3. Beni sevdiğini kanıtla. 4. Beni sevdiğine neden inanayım ?

· “Eşine = yaşama nedenine” ulaştığı için mutsuz oldu. Eşine ulaşmaya çalışırken = eşine ulaşmaya yaklaştığı sürece mutluydu. Bu yüzden tekrar eşine ulaşmaya çalışır duruma gelmek istedi = eşinin kendisini terk etmesini istedi = eşiyle arasının açılmasını istedi = eşiyle arasında dargınlık olsun istedi = eşi kendisinden nefret etsin istedi = eşi kendisinden soğusun istedi.

· Birleşiyoruz, aynı bilgilerle ilgili değilsek birleşmişken = beraberken ayrı oluruz.

· En büyük isteğini yanlış belirledin doğrusuyla değiştir.

· İstediğimiz zaman eğlenemeyiz (mutlu olamayız). İstediğimiz zaman eğlenebiliyorsak daima eğlenirdik. Neden ara verelim ki eğlenmemize (mutluluğumuza).

· İsteğine sınır koymuyorsun teşekkürüne de koyma.

· Hayatın sırrını bilmiyordu bileceğine umudunu da kesmişti ama Allah ona hayatın sırrı bilgisini verdi. (Umudunu kesmesinin nedeni : Kendisini Allah kabul etmesi (farkında olmadan) ve olmadığını anlayınca = isteyip hemen ulaşamayınca = sabredemeyince = bekleyemeyince umudunu kesti kendinden = Allahtan).

· Siyaset = politika = din : En akıllı en bilgili olduğuna inanmak. Bilgilerine inanmak = bilgilerinin en doğru olduğunu (en sevilen olduğunu) kabul etmek ve herkesin de bu bilgilere uymasını istemek.

· Siyasi = politik = dini olmayan cevap yoktur. (cevap vermemekte cevap vermektir).

· - Politik cevap verdiniz = yalan (korkak) cevap verdiniz. (Bazı politikacılar cevap verirken anlarlar : vericekleri cevaptan bazılarının nefret edeceğini = korkarlar (onların = nefret edenlerin kendilerini desteklememelerinden ya da kendilerine zarar vermek istemelerinden) = asıl cevaplarından başka cevap verirler.

· Bu siyasetle = yaşam tarzıyla düşmanınızdan çok kendiniz zarar verirsiniz kendinize.

· - Bugün benim bilmememi istediğin bir şey hissettin mi ?

· Doğru için savaşmamıştı = Kendini doğrudan daha değerli bulmuştu.

· Ayrıldım ama görüşmeye devam ediyoruz = Ona sevgimin kendisine çok azaldığını = yok olduğunu, kendisine verdiğim değerin çok azaldığını = yok olduğunu söyledim = ona hakaret ettim = onu aşağıladım. Yine de benle görüşmeye devam ediyor.

· - Bütün yaptıklarını anlat bana. - Hayır. - Yalancısın. - Bunu nasıl dersin ? - İlk sen dedin “olmaz” diyerek ben de seni onayladım.

· - Sen yalancısın = aklın zayıf : seni terk ettiği için üzüldüğüne inanıyorsun. Yanılıyorsun gerçek şu : Seni terk etmekten mutlu olduğu için seni terk etti.

· - Seninle sevgili olmak istemiyorum. - Buna üzüldüm ama benimle sevgili olduktan sonra beni terk etseydin daha fazla üzülürdüm.

· - Fark ettin mi mutluluk seviyenin azaldığını ama hiç üzülmediğini.

· Konuşabiliyor musun ? = Tam dürüst olabiliyor musun ? = Gerçeği söyleyebiliyor musun ? (Ekleme çıkarma yapmadan).

· Konuşmaya başlamamı ister misin ? = İlk defa duymak ister misin ? = Büyük utançlarımı duymak ister misin ? = İlk defa aptal yerine koyulmamayı ister misin ? = İlk defa sana tamamen güvenilmesini ister misin ? = İlk defa tamamen akıllı kabul edilmeyi ister misin ?

· "Büyük utançlarını = en bilmemi istemediğini = en gizlediğini" bana söylemediğin sürece = yalana aşıksın = dandik iletişime aşıksın = üzülmeye aşıksın = aldatılmaya aşıksın.

· Sana teklifim şu : Tanışalım, sana kendimi tanıtayım açıklanmamış hiçbir gizim kalmadan sonra da beni sevdin mi yoksa benden nefret mi ettin bana söyle. Teklifimi kabul ettin mi ?

· - Gerçekten konuşmak ister misiniz ? = Hiçbir şey gizlemeden konuşmak ister misiniz ?

· Türkçe konuşmuyorum, konuşuyorum.

· - Seni anladım. - (Öfkeleniyor = saldırıyor = yumruk sallıyor ona). - (Yumruktan kurtuluyor ve şöyle diyor ona) : Acaba neden vuramadın bana ? Seni anladığımdan olmasın.

· - Nerden biliyorsun ? - Anladım = bulaştım.

· - Sizi görmek istiyorum. - Hayır olmaz. - Neden ? - Çünkü dış görünüşüme aşıksınız. - Nerden biliyorsunuz sizi hiç görmedim ki ? - Biliyorum çünkü sizi tanıyorum. - Kendimi tanıttığım kitabımı mı okudunuz yoksa ? - Evet.

· Hatamı arıyorsun hatamı bulduktan sonra mutlu olup ayrılacaksın benden.

· - (Onun kusursuz (değerli) biri olduğuna inanıyor = üzülüyor = öfkeleniyor = alay ediyor). - Neden bana iftira atıyorsunuz. Bütün akıl zayıflıklarımı (utançlarımı) yazdım, okuyun = dinleyin ve anlayın kusurlu olduğumu.

· Alay edilen = aşağılanan kişinin akıl seviyesine iniyorsun. Sonra yukarı akıl seviyesine çıkıyorsun = mutlu oluyorsun.

· - Allah neden çıkmıyor karşımıza (çıkmamasının yanlış olduğuna inanarak söylüyor). - Çünkü Allah insan değil yanına geldimi = seni karşısına çıkarttımı sadece onun istediği olur = diğer istekler onun isteğini ister = onun isteğine uyar = sadece o ister (söyler) sende onun isteklerinin (söylediklerinin) doğruluğunu onaylarsın. (Allah tamamen etkileyicidir = karşı konulmazdır = tamamen doğru olandır = ona akıl veremezsin, suçlayıcı sorular soramazsın).

· Sizin Allahınız sizi karşısına çıkartmıyor demek ne kötü Allahınız var. Sizin Allahınız sahte. Gerçek Allah sizi karşısına çıkartacak.

· Mutluluktan ağlıyor Allahı överken, nedeni : Emin oluyor Allahın “mükemmel = en istediği = en ihtiyacı olan” olduğuna.

· Korkunun büyüklüğünden, utancının büyüklüğünden Allahı görmek istemiyorsun. (Allahı görebileceğine inanmıyorsun = inanmak istemiyorsun).

· - Dirilme ne zaman olacak ? - Dirilmenin olacağına inanmak değerli. Dirilmenin ne zaman olacağını bilmek değil.

· - Allah mı varetti kötülüğü = bizi yoksa kötülük = biz kendi kendine varolan = kendi kendini yaşatan = kendi kendini seven = ne istediğini tam bilen = istediğini tam isteyen = kendi kendinin nedeni miydi ? - Kötülük = biz kendi kendine varolandı = kendi kendini yaşatandı = kendi kendini sevendi.

· Hayatınızın büyük bölümü üzüntülü olduğu için hayatın üzüntü olduğuna inancınız mutluluk olduğuna inancınızdan daha fazla.

· Yaşam yüksek anlamlılık yüklü ender tek anlardan ve bu anlamların düşük anlamlılık yüklü nice anlarından oluşur.

· Yanlıştan nefret ediyordu = utanıyordu : Yanlışın adını bile yazmak istemiyordu. Yazma nedeni yanlışın yanlış olduğunu kanıtlamak olsa da.

· İnsan kötü durumu yalanlıyor bu nedenle iyi durumun değerini anlayamıyor.

· Dediğimi yaptığın sürece sağlığın artar.

· Bazı konular onu çok korkuttu : İlgisini hiç veremedi = kaçtı.

· Kendinde büyük bir hatayı canlı olarak gördü. Hata ona bağırıyordu beni burdan çıkar diye. İnanamadı = kabul edemedi bu hatanın kendisi olduğuna çünkü Akla = Allaha = doğruya aşıktı. Büyük bir utanç hissetti ve bu hatayı yok etmek = unutmak istedi hemen. Ve insanlara aşkı Allaha aşkından fazla olduğu için insanların = Allahının bu hatasını bilmesini istemedi.

· - Ben bu aşkımı = hatamı bırakamam deme, Allah için kolay seni başka bir şeye aşık etmek.

· Bir yanlışı anladı, başkalarınında bu yanlışı anladığını anladı = üzüldü : Tek bilen olmadığı için = farklı olmadığı için = öfkelendi = farklı olmak için elinden geleni yaptı = şöyle dedi : Herkes bu yanlışı yapıyor. Yanlış olduğunu bilmeden doğru olduğuna inanarak.

· - Seni başkasıyla karıştıran, sürekli sen şu kişisin kabul et diyen oldu mu ? - Hayır. - Öyleyse neden farklı olmaya çalışıyorsun.

· Varolan herkes istesede istemesede örnek olur.

· Varoldun = örneksin = o an inandığın bilgiyi savunuyorsun.

· - Bu sorunuzun tam cevabı var bende. (Tam cevap = tam açık cevap = beklediğinizden daha açık bir cevap).

· Aklına bir bilgi geldi ama yazmadı. Çünkü utandı. Utandı çünkü bu bilgi aklına gelmemişti, bu bilgiyi hissetmişti = bilginin kendisiydi.

· - Biliyorum o yanlışı. - Bilmen o yanlışı yapmadığın anlamına mı gelir ?

· Kendi kendine inanamayarak = kabul etmek istemeyerek şöyle diyordu : “Bu yanlışı = hatayı nasıl yaptım”. Bunun nedeni şuydu : Kendisini farkında olmadan Allah = kusursuz kabul etmişti.

· Hatalarını aramazsan = hatasız kabul edersen kendini = mükemmel kabul edersen kendini, Allahtan bir şey de istemezsin = Allahla ilgilenmezsin. (Hatalarını aramalısın, bulmalısın ve kaydetmelisin = yazmalısın = unutmamalısın = hatırlamalısın).

· Su içiyordu ama bu sefer su ona mutluluk vermişti. Özü = üzüntü korkmuştu. Bu mutluluğu hemen reddetti. Çünkü kabul etseydi mutluluğu = nimeti bunun için Allaha şükretmek zorunda kalacaktı. O ise Allah’tan nefret ediyordu.

· Hiç ilgilenmediğine inandığı bir şeyle aslında ilgilendiğini anladı.

· Tamamen ilgisizler var. Bazen kendi kendime şöyle diyorum : Heralde beni duymadı yoksa azıcık da olsa tepki = karşılık verirdi.

· Tanımadığı biriyle ilk kez ilgilendiğinde şunlardan birini söylüyordu : 1. - Özür dilerim, rahatsız ettim, özrümü kabul ettiniz mi ? 2. - Özür dilerim, siz istemediğiniz halde sizinle ilgilendiğim için, özrümü kabul ettiniz mi ?

· - Onun doğumdan ölüme bütün kararlarını, aklına gelenleri nasıl karşıladığını bilmek istiyorum.

· O şüphe etmekten mutlu olurken diğeri emin olmaktan mutlu oluyordu. O emin olmaktan korkarken diğeri emin olmaktan güven duyuyordu.

· Kendini ciddiye almıyorsun, başkası da seni ciddiye almıyor = kusursuz saçmalarsın.

· Kendi kendine şöyle dedi : Cesaretin gerçek ve bu kadar değerli bir şey olduğunu önceden bilseydim. Önceden cesaret ederdim.

· Bazen aynaya bakıp kendini gördüğünde, görüntünü mükemmel bulduğun = mutluluğu bulduğun = mutluluk hissettiğin oldu mu ? Olduysa emin ol yanılmadın.

· Faydalı yalan yoktur.

· Yalan : Karşısındakine kendisinin olmayanı kendisinin kabul ettirme.

· Yalana hayran oldum, eksikliklerimi yalan giderecek = kendime merhamet hissediyorum.

· Aldatma = Yalan : “Daima sadece seni seveceğim” sözünü tutmama.

· - Allah beni bağışlamayacak kesin cehenneme atılacağım. - Allahın yerine karar veriyorsun = yanlış yapıyorsun.

· Yanlış (kötülük) yaptım diye doğru (iyilik) yapmanı durdurma.

· Akla = bilgiye aşık oldum çünkü mutluluğu = mükemmeli = cenneti akılla = bilgiyle buldum = anladım.

· Bu bilgi şüphesiz doğru bu bilgi için savaşırım ben.

· İnsanlarla kaynaşamayacağına = birleşemeyeceğine = mutlu olamayacağına inandın = üzüldün = üzüntüne savaş açtın = İnsanlarla kaynaşamamayı mutluluk kabul ettin = üzüntüyü mutluluk kabul ettin.

· Sevildiğinden emin olmak için : sevdiği olup kendisini sevdiğini hissetmek istiyordu.

· - Senin yalanını yakaladım : Hani sen bana benim sana olduğumdan daha hayrandın ama şimdi benim sana hayran olmamı bekliyorsun.

· Gerçekten hayran olur kişi eşini görünce. (Gerçekten : Kendine hayranlıktan vazgeçer).

· Eşine o kadar hayran oldu ki eşi olmak istedi. (Cinsiyet değiştirme).

· Kadına hayran oluyor erkek = erkek kendine hayranlıktan vazgeçtiği için üzülüyor. “Gerçeği = üzüntüyü = kadını” reddediyor tüm gücüyle = tüm gücüyle “gerçeğe = üzüntüye = kadına” savaş açıyor. Gerçekte = kadında erkeğe tüm gücüyle savaş açıyor. Savaşta “gerçek = kadın” “erkeği” yeniyor = erkek kadına dönüşüyor : Cinsiyet değiştirme.

· Erkek kadına hayran oluyor = erkek kadına kendinden daha fazla hayran olduğu için üzülüyor. “Erkek” "Gerçeğe = kadına = üzüntüsüne" tüm gücüyle savaş açıyor. Gerçekte erkeğe tüm gücüyle savaş açıyor. Savaşta “Gerçek = kadın” “erkeği” yeniyor = erkek kadına dönüşüyor = kadın oluyor = erkeğe hayran oluyor : Eş cinsellik.

· - Neden hapse girildiğini anladım : Sıkıntılı (Üzüntülü), mutlu olması için kötülük yapmalı ve yapıyor.

· - Hayır, kim = ne olduğunu biliyorsun ama dürüst olup = cesur olup söyleyemiyorsun.

· - (Bir şey diyor). - (Övüyor). - Ben senim : ben de seviyorum bu dediğimi.

· - Şu dediğine hayran oldum. - O sadece benim değil ki sizin de = kendinize hayran oldunuz. - Hayır. - Nasıl anladınız öyleyse ?

· - “Neden ?” derlerse “Öyle istiyorum” demeniz yeterli kusursuz bir neden vermeniz için.

· - O kişi ruhun farkında mı ? = davranışların, sözlerin farkında mı ?

· Aklının = ilgisinin kendisinde olmadığına kanıt : Bir şey anlıyor. Herkesten anladığına destek vermesini istiyor.

· Zaten böyle olması gerekiyor diyerek şeylere sıfır değer vermiştim. (Vardan başka bir şey yok ki yanlışına düşmüştüm varla yoku ayıramamıştım).

· Yok vara daima galip gelecek öyleyse şu değerli şey (değerli kabul ettiğimiz) aslında yok = değersiz. (Akıl zayıflığı).

· Yok varı yenemeyecek = Ölüm canı yenemeyecek.

· İşkencenin yanında ölüm sevimli kalıyor.

· “İşkence = kurtulmaya aşık olmak” gerçek.

· Değerliye sahip oluyor = mutlu oluyor. Ama uzun sürmüyor değerlinin değerli kalması : özü = dandik, değerliyi dandikleştiriyor = mutsuzlaştırıyor.

· - İntihar etmek istiyorum. - İstediklerin olsa eder miydin ?

· Pişmanlık : Yanlışı seviyor = savunuyor bir zaman sonra vazgeçiyor doğruyu seviyor = savunuyor ve kendine (doğruya) önceden yanlış = kötülük = haksızlık yaptığını hatırlıyor = anlıyor = üzülüyor = yaptığı yanlıştan = kendinden nefret ediyor.

· Pişmanlık : Üst düzeyde hata yaptığını kabul etmek (inanmak) ve üst düzeyde doğrusunu yapmak istemek.

· Pişmanlık kelimesinden nefret eden kişi özüne = yoka = yanlışa aşıktır.

· - Pişmanım (Ağlayarak söylüyor). - Bu Allahın sana büyük bir hediyesi değerini bil.

· - Bu yaptığınızın yanlış olduğunu kabul ediyor musunuz ? - Evet. - Yapmaya devam edecek misiniz ? - Evet. - Yanlışa aşıksınız = yanlıştan mutlu oluyorsunuz. Yanlıştan nefret etseniz yapmazdınız.

· Benden korkmayı bırak = bana iftira atmayı bırak.

· Doğruya aşık olmalısın = doğrunun tarafına geçmelisin = doğru olmalısın ancak doğruya aşık olursan hatalarını görebilirsin (Anlayabilirsin) ve nefret edebilirsin.

· Sevgilisinin, kendisini terk etmesi = kendisinden ayrılması onu üzmüştü. Ama onu daha çok üzen, sevgilisinin ayrılırken ona şöyle demesiydi : Onu seçtim ama senden daha iyi olduğu için değil.

· İki sevgili birbirine kavuşuyor, biri ötekine : İşte ulaştın bana ama umduğun kadar mutlu değilsin çünkü aslında herkesi istiyorsun bu yüzden 1 kişiden ne kadar mutlu olunursa o kadar mutlu olacaksın = azıcık mutlu olacaksın.

· Ona değer vermiyordu = aşağılıyordu = beyinsiz kabul ediyordu çünkü kendini terk ederse üzülmemek için.

· - Sen yumuşak = merhametli birisin seni sevmiyorum. - Peki beni savaşırken görsen kararını değiştirir misin ? - Sen ve savaşmak güldürme beni. - İşte video kayıtlarım inanmazsan bak.

· - Üzüntüye yenilmek diye bir şey yok, saçmalıyorsun. - Geçen 1 ayda neler yaptınız anlatır mısınız ? Anlatın = ağlayalım.

· İnsan Allahı bulmak istemiyor, Allah olmak istiyor.

· Sevişmek = hayranlaşmak. (Birbirine hayran olmak).

· Merhamet ettiğini red etmiyordu. Hayran olduğunu red ediyordu.

· Merhamet etmekten utanmadı, hayran olmaktan utandı.

· - Ben şuan merhamet hissediyorum sana, bu seni üzer mi ?

· Severek (İsteyerek) merhamet etti, nefret ederek (İstemeyerek) hayran oldu.

· Sevişirken (Severken) seviştiği (Sevdiği) kişinin acı çekmesinden mutlu olan kişi = sadist : Kendinden başkasına hayran olduğu için acı çekiyor (Üzülüyor). İntikamını alıyor hayran olduğundan. (Bulaşıyor hayran olduğuna).

· Zina = dış görünüşün değerini yok etmeye aşk.

· Zina yapmak = dış görünüşü küçümsemek = dış görünüşün değerini yok etmek = cesetle sevişmek = ruhu yok kabul etmek = merhametsiz olmak = katı yürekli olmak. (Bu dış görünüşü de küçümsedim = bu dış görünüşden de intikamımı aldım sırada ki gelsin).

· Onun dış görünüşünde bir bölgeye hayran oldu = kendine hayranlıktan vazgeçti = kendini değersiz hissetti = üzüldü = üzüntüsüne (o bölgeye) savaş açtı = o bölgenin değerini yok etmek istedi ve isteğine ulaştı = mutlu oldu. Aradan 2 hafta geçti onda o bölgeyi tekrar gördü ve anladı = o bölgenin değerini tamamen yok edemediğini = tekrar o bölgeye savaş açması gerektiğini. (O = sevgilisi. Ama gerçek sevgilisi : O bölge).

· Dış görünüşün değerini yok etmek istediği için = zina yaptığı için Allah onun dış görünüşünün acı çekmesini istiyor = tenine (dış görünüşüne) sopa vurulmasını istiyor. (Ona kötülük yaptın = kendine kötülük yaptın). (Zina yapan = dış görünüşün değerini yok eden Allahı üzüyor = Allahın üzüntüsünü biraz olsun anlaması için zina yapana sopa vuruluyor = işkence yapılıyor = Allah intikamını alıyor).

· Dış görünüşe aşık olduğuna emin oldu ve dış görünüşe sahip olamadığı için üzüldüğüne emin oldu = yanlış yaptığını anladı = üzüldü = doğrusunu yapmaya aşık oldu = mutlu oldu = dış görünüşe aşkı bitti = Ruha aşık oldu = ruha sahip olamayınca üzülmedi çünkü ruh = kendi = eşi.

· Hiç kendinizden kaynaklanan bir nedenden kendinizi değerli hissettiğiniz oldu mu ?

· Onu sevdiğini hissettiğinde ondan ayrı olduğunu fark etti. Ondan nefret ettiğini hissettiğinde onunla beraber olduğunu fark etti.

· Şöyle karar verdi : Onlardan tamamen ayrılmamalıyım (başkalaşmamalıyım) böylece bana kötülük yaparlarsa kendilerine de yapmış olurlar.

· Bakın yalan hayatımızda ne kadar artmış, ne kadar geçerli olmuş işte belirtisi : “ - Doğrusunu söylemek gerekirse” (Tabii ki her zaman gerekir).

· Onun için en büyük soru şuydu : Allahım acıya, yanlışa, kötüye, kusura, utanca neden izin verdin ?

· Benim istediğim : Kişinin beni görünce inandığım bilgileri hatırlaması, ismimi değil.

· Silah gelişmesinde bir neden : İnsanlara nefretin artması : ilgisizliğin = konuşmak istememenin, görmek istememenin, kokusunu almak istememenin, dokunmak istememenin artması).

· - Ben kötü bir şey yapıp mutlu oluyorum biliyor musun ? - (Tamamen merak ediyor = bilmek istiyor).

· - Dediğimin doğruluğuna inanıyor musunuz ? - Hayır. - Öyleyse şimdi ayrılalım. - Neden ? - Çünkü ben doğruyu söylemiştim = bana iftira attınız.

· - Bu dediğim gerçeğe inanmaman çok üzdü beni çünkü sana diyeceğim başka daha büyük bir gerçek var ki ona daha fazla inanmayacaksın.

· - Allaha karşı geldim. Çık dışarı kapışalım = savaşalım dedim ona. - (Gülüyorlar). - Gülen siz değil Allahtı.

· Kişi sabırsızlığını kullanarak bütün güzel umutları yok eder.

· Psikolojik ilaçlar : Bazı insanlar kendilerine verilen öğüdü = akılı somut = gerçek kabul etmiyorlar. Öyleyse onlara istediklerini : ilacı = hapı = somutu = gerçeği verelim.

· Utangaç : Aşırı (çok) insan sever (Tabii ki kaçınılmaz olarakta ciddiye alır onları). Bu yüzden de onların kendisine kırıcı bir şey demesine izin vermeyen davranışta bulunur.

· Müzik : Parça çalıyor ve dinleyen şunu anlıyor (kabul ediyor) : Evet hayallerim gerçek hatta hayal (umut) ettiğimden daha güzel, iyi, üstün, mutlu ruh hali var.

· Daha yüksek sesi işitebilmek istiyorum.

· Korku : Uzun süren bir üzüntüye yakalanacağını hissetmek = anlamak.

· Korku : Üzüntünün en üst seviyesi.

· Korku : İsteğin engellenmesi. (İstemediğini istemeye başlamak).

· Korku : Kişinin en büyük kötünün ne olduğuna karar vermesi ve karşısına daha büyük kötü çıkınca yanıldığını anlaması.

· Korku : - Sana gelmesini istemediğin şey ben istersem sana gelecek. - Bu dediğinin doğru olduğuna şüphesiz inanıyorum (eminim) = korkuyorum = senden yardım istiyorum = kendimden yardım almaya hiç ümidim kalmadı.

· Korkmak = isteyememek. (İsteyemiyorum (En üst düzeyde) ).

· En küçük korkmak ondan = Onun seni en küçük yenme olasılığına inanman.

· Kendini aptal saymış biri sizi aptal yerine koymak istemesede koyar.

· Eşitsizliği yok edersen değeri de yok etmiş olursun.

· - Evet o kısa süren mutluluk hissi, yok = üzüntü aşığı insanları hiç etkilemiyor = ilgilendirmiyor.

· - Bu bilgi sana geldi tamamen saçma buldun. Bu bilgi bana geldi tamamen mantıklı buldum.

· - Kötü davranalım mı ? anımız olsun.

· - İyi laf yapıyorsun (Ağzın iyi laf yapıyor). - Şunu demek istediniz : Yalanı o kadar güzel gösteriyorsunuz ki nerdeyse doğru kabul edecektim. (Ya da : O kadar güzel konuşuyorsunuz ki nerdeyse dediklerinizi doğru kabul edecektim).

· - İyi bakmıyorum = iyiyi yaratmıyorum. İyi var gösteriyorum.

· - Çok ikna edici birisiniz. - Hayır olan şu : Siz doğruya aşıksınız bende doğruyu söyledim.

· - Bu kadar iyi biri olduğuna inanmıyorum. - Ne kadar iyi biri olduğuma inanmıyorsunuz, açıklar mısınız ?

· - Sağlık gibisi yok diyorlar yanılıyorlar ben sağlıklıyım hiç istenecek bir şey değil. - Senin vücudun sağlıklı, ruhun değil.

· - Sevgiliniz sizi terk edince üzüldünüz mü ? - Azıcık. - Ne kadar kötüsünüz = dandiksiniz. - Ben hiç üzülmemeyi doğru buluyorum. Azıcık üzüldüğüm için utanıyorum.

· - Neden yapıyorsunuz bunu ? - Sadece kendim için. - Bencilsiniz yani. - Açıkça cevapladım neden tekrar açıklama gereği duydunuz, inanmak istemediniz mi ?

· Bencillik sahte kelimedir. Gerçek kelime cimriliktir.

· İnsanların birisine değer verdiğini gördü = anladı. Kısa bir süre değere inandıktan sonra vazgeçti = şunu hissetti = anladı = düşündü : “Değerli olmak imkansız kusur mutlaka kazanır. Bu yüzden değerli olmak için en küçük enerji harcamayacağım”.

· Değerli bir şeye sahip oldu. Birisinin bunu kendisinden alabileceğini hissetti = anladı = korktu. Sahip olduğu değerli şeyi değersiz hale getirmeye çalıştı.

· Bir bayana iletişim (tanışma) teklif ediyor bir erkek. Bayanda kırmamak için şu yalanı söylüyor : Siz bana 10 gömlek fazlasınız (Benden üstünsünüz, Size layık değilim).

· - Kadınları nasıl tanımlarsınız ? - Gerçekte sadece kişiler vardır. Kanıtlar : 1. Ayşe fatma’dan daha bilgili = değerli. 2. İpek hasan’dan daha cesur = değerli. 3. Damla kenan’dan daha dürüst = değerli.

· Hiç karşılaşmasaydık (tanışmasaydık) kendimizde karşılaşmış (tanışmış) olurduk birbirimizle. (İnsanların aynılığı üzerine).

· Şunları hissettiğiniz anlar oldu mu ? : 1. Güneş girmesin içeri perdeleri kapayacağım. 2. Kanımdan nefret ediyorum. (Ya da kanımın renginden nefret ediyorum). 3. Onu seviyorum ama o beni sevmez ki = değersizim. En iyisi onu sevdiğimi ona söylemeyeyim = onu sevmekten vazgeçeyim. 4. Ben konuşamam insanların karşısında utanırım, korkarım = heyecanlanırım. 5. Niye varım ki, yok olsam daha mantıklı. 6. Bune ya, bu rezilliğe = dandikliğe nasıl izin verdin Allahım. (Allahı Allaha şikayet ediyor). 7. Ölmek saçmalık = yalan olmalı. 8. Bu hatamı seviyorum devam ediyim hatama daha sonra terk ederim. 9. Kendime zarar veriyorum bunu engelleyeyim. (Yıllar sonra) : Halen engelleyemedim = engellemek istemiyorum. 10. İnsan dış görünüşünden = biçiminden nefret ediyorum.

· Dans : Hareket etmek ama bu sefer zerre zorunluluk hissetmeden, zerre bıkkınlık hissetmeden, zerre yorgunluk hissetmeden, zerre isteksizlik hissetmeden. (- Kızım halen yerleri silmedin mi saatlerce dans etmeyi biliyorsun ama).

· “Zorunlu eğitim” ifadesi yanlış doğru ifade şu : Tamamen = kesinlikle tavsiye ederiz eğitimi = öğrenmeyi = anlamayı = bilmeyi = bilgiyi artırmayı = yaptığın herşeyi yazmayı = kaydetmeyi = unutmamayı.

· Değerli bilgiyi buluyor, anlıyor, hayran oluyor. Değerli bilgi kendisine bulaşıyor ve üstünleşiyor = mutluluk alıyor. Eski kendisini (zayıf halini) anlayıp ona merhamet ediyor = üzülüyor, ağlıyor. Mutluluktan ağlamıyor ama ağlamasına mutluluğu ağır basıyor.

· Merhamet etti ona çünkü her karşılaştığı ona kötülük yapıyordu. Ona iyilik yapmak istedi = onun karşısına çıkmak istedi = ona gözükmek istedi.

· - Kendini yok kabul ettiğin için iyiliklerin de, kötülüklüklerin de yok oluyor.

· En hayran olduğun, en korktuğun Allahın olur.

· Akıl zayıflığı : Erkek kadını tam seviyor = kendinden nefret ediyor eşini seviyor = nefret etme olasılığının olmaması (ya da kadın erkeği) (Allahı sevdiğinden daha fazla) sevişirlerken kadın erkeği bıçaklamaya başlıyor erkek sevmeye devam ediyor. Allah ikisini ayırıyor (cennet, cehennem) bu seferde Allaha düşman oluyor erkek.

· Aklınız var ama aklınıza uymazsanız aklınız size hiç fayda vermez.

· Benim yüzümden beni aldattı (Benden başkasını sevdi) = Allah olma isteği = herşeyin kontrolünde olduğuna inanmak = Akıl zayıflığı.

· Şu benden değerli benim olursa bende değerli olurum = mutlu olurum olmazsa dandik olurum = üzülürüm : Kıskançlık = Akıl zayıflığı.

· İnsanların övünme hakkına sahip olduğuna ne kadar inanırsa kişi o kadar kıskanır.

· “Afedersiniz” ile giriş yapmak insanları zorla iyi yapmaktır.

· İki seçeneği vardı : 1. İntihar edecekti. 2. Yaşayacaktı (gerçekten).

· Yaşayamıyorsan, yaşayamadığını yaşamalısın = üzülmelisin.

· - Büyük sorun var ama göremiyorsunuz çünkü büyük sorunun kendisisiniz.

· - Allah razı olsun. - Neden. - Üzüldünüz keşke olmasaydı dediniz. (“Neden” diyen kişi yanlışlıkla “Allah razı olsun” diyen kişiye zarar verdi).

· Hoşçakalın, iyi günler, görüşürüz, bye bye = - Sizinle daha fazla ilgilenmek (beraber olmak) istemiyorum kendimle ilgilenmek istiyorum artık. Beraber geçirdiğimiz vakitte de size ilgimi kaybettiğim anlar oldu. - Ama yine de ilgilenmeye devam ettiniz benimle Allah razı olsun. - Sizden de. (Bazıları ayrılırken gülümser çünkü ayrılıyordur = mutludur).

· Şu kadar dürüst olda hayran olayım sana : “Senden ayrılıyorum gerçekten, gelecekte ister miyim tekrar seninle ilgilenmek bilmiyorum” (bye = hoşçakal = kendine iyi bak = Allaha emanet ol = görüşürüz yerine). Gelecekte tekrar benimle ilgilenmek istediğinde, ilgilenmek istediğin tarihi kaydet. Ve bana göster. Allaha şükrederiz : sana benimle ilgilenmen için istek gönderdiği için.

· - Ayrılıyorum de ayrılırken. - Neden ? - Ayrılıyorsun çünkü ayrılırken üzüntülü müsün ? Hayır bırakın ayrılmak istemiyorum diyip ağlıyor musun ?

· Hislerinin = hissettiklerinin hepsi gerçek, doğru : Dandik bir şeye üzüldüğün için ilerde gelişmişsen pişman olursun ama sahteden, yalandan üzüldüm diyemezsin çünkü gerçekten o dandik şeyi değerli bulup üzüldün.

· Dürüstlüğünü durmadan artırıyordu bir gün yine artırırken birden büyük bir korkuyla artırmasını kesti. Çünkü artırsaydı kendisinde devasa büyüklükte bir yanlışı kabul etmiş olacaktı.

· Birşeyle ilgileniyordu birden bu ilgisinde ciddi olmadığını anladı = ilgisinin başka yerde olduğunu anladı = korku hissetti = yalancı olduğunu hissetti.

· Allah emir veriyor : Dürüstlük seviyesini artırın. O kişinin durumu : Ben böyle biri değilim 10x. 2 hafta sonra : Ben böyleyim. Böyle = ben.

· İsteklerimin yanlış ve doğru olanlarını anlıyorum = fark ediyorum ve yanlış olanlarını engelliyorum = kendimi üzüyorum.

· Yanlışını engellemeye başla = doğruya dönüşmeye başla = mutlu olmaya başla.

· Yanlış isteklerini anla ve engelle = ağla = üzül.

· Tam dürüst : Doğru yanlışı yakalıyor ve öldürüyor.

· En büyük gizini söylemek = en dürüst sözünü söylemek.

· - Ne yani hiç farkında olarak kötülük yapmadığını mı söylüyorsun ?

· Dürüst ol = yanlışa aşık olduğunu gör = Allahın sana ne kadar merhametli olduğunu anla.

· İnsan hatalarının kendisinden kaynaklandığını kabul etmekte zorlanır.

· İnsanın hataları inandığı kadar az değildir. Bazıları hatalarının az olduğuna inanır ve bu yüzden gelişemezler. (Hatalarını bulmadan düzeltemezsin = yok edemezsin = kusursuzluğa yaklaşamazsın).

· Kendini tanımak istemediğin için kötülüğünü de iyiliğini de az biliyorsun.

· Hatan inandığın kadar küçük değil.

· Tanımadığımız insanlarla ilgilenmek (tanışmak, iletişim kurmak istemek, kendini tanıtmak : inandığın bilgileri, yaptıklarını anlatmak) insan da olan bir istekdir. Bu isteğin tamamen doğru, iyi olduğunu onaylayıp ilgilenmeliyiz. Ne kadar doğruluğunu, iyiliğini az onaylayarak ilgilenirsek o kadar hastalıklı ilgilenmiş oluruz. Örnek : Kamera şakaları.

· Yanlışlar gizleniyor = yok ediliyor, insanlara = Allaha güzel gözükmek için.

· Çıkmak : Kendimi gerçekten tanıtmam = beni sevmesi için yalan söylerim.

· - Bunu dediğinde kendimi en küçük dandik hissedeceğime mi inandın ?

· - Beni tanımak istemediğiniz sürece aramızda ne kadar dostluk olabilir ki ?

· Bütün insanlar birbirleriyle tanışmalı (kendilerini tanıtmalı, doğru buldukları bilgilerini, yaptıklarını anlatmalılar) ve karar vermeliler : yılda bir defa mı görüşeceklerine ya da daha sık mı görüşeceklerine ya da hiç mi görüşmeyeceklerine. (ya da “ben bu bilgilere inanıyorum, dost olmamız için senin de bu bilgilere inanman gerek” kararını vermeliler).

· “Tanıştığımıza memnun oldum” = sende kendini tanımıyorsun = sende kendini tanıtmayansın = bensin = aynıyız = tanıyorum seni.

· Seninle tamamen ilgili olduğumu bütün söylediklerini kaydedip seni tamamen tanımak istediğimi söylesem bu seni üzer miydi yoksa mutlu mu ederdi ? = red mi ederdin kabul mü ederdin ?

· Karar vermişti artık dost olma isteğini engellemeyecekti = Kimle dost olmak istiyorsa onun yanına gidip teklif edecekti. Eğer ilgilendiklerinden onunla ilgilenen olursa şöyle diyecekti : “sizinle tanışmak istiyorum dost olabilir miyiz anlamak için” ya da “size kendimi tanıtmak istiyorum beni dost olarak kabul edip etmeyeceğinizi bilmek için”. Ve isteğini gerçekleştirmeye başladı. Kaç kişinin yanına gittiğini de kaydediyordu. 3000 kişinin yanına gitmişti sadece 3 kişi onunla dost olmuştu = üzülmüştü. Ama hiç dostu olmamasından iyiydi tabii ki = mutluydu. Bir gün Kuran okurken Allahında kendisi gibi olduğunu anladı : Kuran : “O inanmayanlar beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar ?”. (Kuran : Allah’tan başka dost ve yardımcınız yoktur). (Kuran : Allah düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost ve yardımcı olarak da Allah size yeter). (Kuran : Eğer yüz çevirirlerse Allah'ın sizin dostunuz oldugunu bilin ; O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır). (Kuran : Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur). (Kuran : İnsanların Allah’tan başka dostu yoktur). (Kuran : Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler). (Kuran : Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler. Oysa asıl dost Allah’tır). (Kuran : Allah övülmeye layık olan dosttur). (Kuran : Dirilme günü Allah’tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar). (Kuran : Allah ibrahim’i dost edinmişti).

· - İlgi çekmek için yapıyorsun bunları (kötüleyerek söylüyor). - Kötü bir şey mi demek istediniz ? Eğer kötü bir şey dediyseniz haklı (doğru) olabilmeniz için : Daima hiç kimseyle ilgilenmeyeceğim kararını vermiş ve uyguluyor olmanız gerek. Şuan benimle ilgileniyorsunuz = haksızsınız.

· - İlgi çekmek için yapıyorsun bunu. - Dediğinizi savunuyor olabilmeniz için : daima kimseyle ilgilenmeyeceğim kararını vermiş olmanız gerek. Benimle ilgilendiniz = dediğinizi savunmuyorsunuz.

· Savunduğum konunun en küçük savunulabileceğini ummuyordun, inanamadın savunduğumu ve karşımdakine haklı geldiğimi görünce.

· - Ben neden bulamadım gerçekleri ? - Çünkü inandığınız kadar dürüst = akıllı değilsiniz ?

· Bu yazıda karışıktır diyip karışık = anlaşılmaz hale getiriyorsun yazımı.

· Poz veriyordu = gösteriş yapıyordu = yalandan davranış yapıyordu. Birisi onu görüyor, izliyor ve büyüleniyor = etkileniyor = aşık oluyor. Poz veren bunu fark ediyor. Aşık olan poz verenin kendisini görmediğini sanıyor. Poz verene = aşkına doğru yaklaşıyor birden poz veren ona dönüp yüksek sesle kandırdım diyor gülümseyerek.

· Değişim (büyük bir istekle, kaçınılmaz olarak) : Bütün yaptıklarımı kaydettim (yazdım) ve hatalarımdan pişmanlık duyup : Ne kadar çok kötülük yapmışım, ne kadar cesurmuşum, iyiliklerim yok denecek kadar az (derdemez büyük (tam) bir öfke duydum kendime (kötü tarafıma) ve saldırdım) : Madem kötülüğe cesaret ettim, iyiliğe edemeyecek miyim ? (Ve ettim).

· Ne yaptığından emin olmak için bütün yaptıklarını yazmalısın.

· Gülüyorum eski akıl zayıflıklarımı hatırlayınca. Güldüğüm şu : “Artık aklım o kadar zayıf değil” bu bilgi mutluluk veriyor bana = gülüyorum.

· Akıl = büyüklük yaşta değil baştadır.

· Kendini tanıtmazsan seni tanımazlar, kendini yalan (yanlış) tanıtırsan seni tanımazlar.

· Aklınızın = Allahınızın isteğini yapın, istemeseniz bile istemeye istemeye yapın. Aklınız isteğinize bulaşana kadar = isteye isteye yapana kadar. (Kendinize doğruyu yapmanız için emir verin).

· - Tanınmak mı istiyorsunuz ? - Daha fazlası çünkü tanınmak istemekle kalmadım isteğimi harekete geçirdim.

· Kişi başına gelen kötü şeyi ne kadar unutursa (anlamazsa) o kadar başına gelen iyi şeyi unutur (anlayamaz).

· - Sevinmiş görmedim sizi. - Bu film değil ki bütün hislerimi görüntümden (yüzümden) gör (anla).

· Halen aşk filmi yapıyorlar = halen aşk red ediliyor.

· - (Bir bilgi gösteriyor. Gösterdiği bilgi : Dürüst olmadan = hatayı bulmadan. Hatayı = kendini düzeltemezsin). - (Bilgiyi görüyor = anlıyor). - Çok = kusursuz basit değil mi ? işte bu çok basiti değerli kabul etmeden gelişemezsin.

· Onun söylediğini inanarak söylediğini bilmek için onun söylediğine inan gelecekte inanarak söylememişse sana kanıt verecektir.

· Tek eşlilik : Ona aşık olursun = Onu eşin kabul edersin = O seni eşi kabul etmese bile gelecekte bir gün seni eşi kabul edeceğine daima inanırsın = Daima ondan başka kimseyle ilgilenmezsin = Daima ondan başka kimseye aşık olmazsın = Daima ondan başka kimseyle eş olmazsın.

· Tek eşlilikteki tehlike : - Sana aşık oldum ve ben tek eşliyim = daima senden başkasına aşık olamam artık bu yüzden benimle evlen (ya da benden ayrılma) yoksa seni öldürürüm.

· - Ben tek eşliyim. - Demek şuana kadar 1 sevgiliniz oldu. - Hayır, 4. - Hayır, çok eşliyim dediniz. - Kelime oyunu yapma. - Doğruyu söyleme dediniz.

· - Çok eşliyim. - Tek eşli ol senin eşin olayım = sadece beni sev senin eşin olayım = daima en fazla beni sev senin eşin olayım. - Seni daima 1. kabul etmemi istiyorsun = geleceği yazmamı istiyorsun = Kendimi Allah kabul etmemi istiyorsun = Aptallık yapmamı istiyorsun.

· Kelime oyunu yapıyorsun = doğruyu sevmiyorsun seviyormuş gibi davranıyorsun.

· Kelime oyunu = gerçek söz olamaz = akıl eşittir herkesde = daha akıllı olunamaz.

· Tek eşlilikteki tehlike : - Ben tek eşliyim bu yüzden mükemmel kişiyi (aşkımı) arıyorum. Şimdiye kadar 4047 kişi arasından aşkımı bulamadım. - Kaç yaşındasınız ? - 94.

· Tek eşli olmak isteme nedeni : Kendisinin bir eşi bile hak etmediğine (ya da bir eş bile bulamayacağına) inanıyor (kendini dandik buluyor) haketmek için eşini daima tek sevdiği kişi haline getiriyor bu büyük (övgüye, hayranlığa layık) işi yaptığı için artık kendisinin bir eşi hak ettiğine inanıyor.

· “Sevdiğim adam beni terk edebilir saygı duyarım” Saygı duyarım = mutlu olurum = başka biriyle beraber olma olasılığım olduğu için.

· Bazı rüyalar gerçek hayattan daha gerçektir. Bazı filmler (senaryolar) gerçek hayattan daha gerçektir. Rüyalar filmlerden daha gerçektir. (Gerçektir : Varoluş belirtisi daha fazladır, mutluluk daha fazladır).

· Bazıları yaşamlarından nefret ederler (yok kabul ederler) değişik yaşamlar görürler filmlerde, dizilerde ve bu yaşamları severler = Filmlerde, dizilerde yaşamaya başlarlar. Ne kadar nefret ediyorlarsa yaşamlarından o kadar fazla filme, diziye ilgi = sevgi gösterirler = verirler.

· Değişik = sıradaki değerli şeyi getirin bana onu da dandikleştireceğim.

· - Felsefe yapma. - Demek istediğiniz şu : Aklını kullanma.

· - Kelime oyunu yapma bana. - Demek istediğiniz şu : Senin doğru, benim yanlış olmam imkansız.

· - Benden akıllı olduğuna mı inanıyorsun ? - Bunu siz istediniz (hissettiniz). Ben sabırsız biri değilim bütün bildiklerinizi dinlerim anlatırsanız. Ve sonra karar veririm : Sizden akıllı olup olmadığıma.

· - Bu kadar derin, ayrıntılı düşünme. - (Büyüleniyor = etkileniyor = övünüyor).

· - Bu kadar derin, ayrıntılı düşünme. - Asıl demek istediğin şu : Doğrudan nefret ediyorum = doğru konuşma.

· - Dersine iyi çalışmışsın. - Hayır, bu söylediklerime kusursuz kolay ulaştım. Hiç çalışmadım.

· - Ezbere konuşuyorsun. - Hayır, bu dediklerime aşığım, bunları söylediğimde mutlu oluyorum.

· Birine hayalinde tokat attığı için af diledi Allahtan.

· - Beni suçlamak istediğinizde en büyük kanıtlar bende = defterimde yazılı.

· - Ya şöyle olursa. - Sizin aklınız zayıf : olmayanı var kabul ediyorsunuz.

· Allah kavgadan korusun rezillik : Kaşın açılıyor, bir tarafın kırılıyor gösteriş yapıyorsun insanlara. Kavga ettiğin kişiye saldırmakta ki amacın öldürmek değil ne kadar seviyorsun kavga ettiğini. (Utanç = rezillik : Nefretinde sevgi var = saf nefret = sadece nefret = tamamen nefret değil sevgi bulaşmış nefretine).

· Zaten sıkıntı içinde birde onunla ilk ilgilenme nedenim onu olumsuz eleştirmem olması istemediğim bir durum.

· Konuşarak dokunmak istiyorum.

· Allah büyük bir sıkıntıda olduğumuz halde kendisine yalvarmadığımızı görüyor.

· Aşkınızı = günahınızı = yanlışınızı terk edemezseniz. Allahtan af dilemeyi bırakmayın.

· - Bu hatayı halen istiyorum diye Allahtan af dilemekten vazgeçme. Allah seni arındırır (Temizler) dirilme gününde. (Seni doğru olana aşık etmek Allah için kolay).

· - Bütün yaptıklarınızı yazarsanız anlarsınız Allahın size ne kadar merhametli olduğunu.

· Bütün yaptıkların gerçek, öyle davranıyorsun çünkü öylesin.

· O kelimeyi söylediniz çünkü söylemek istediğiniz o kelimeydi.

· Günahlarınızı = yanlışlarınızı bırakamadınız diye hiç iyilik yapmamanız yanlış. Gücünüzün yettiği kadar iyilik yapın = yapabildiğiniz kadar iyilik yapın.

· Bütün yaptıklarınızı yazın, ölmeden yazmazsanız tekrar dirildiğinizde sizin yerinize yazılmış olduğunu göreceksiniz.

· - Varolmak isteyen kim ? = Bütün yaptıklarını yazmak isteyen kim ?

· - Bana ruhunu (kendini) göster (tanıt) = bütün yaptıklarını anlat.

· - Allahın selamı üzerinize olsun. (Böyle dedim çünkü sizinle Allah’tan daha fazla ilgilenen biri yok).

· Kendi hareketlerini = yaptıklarını hiç değerli bulmuyordu. Çünkü her hareketi Allahın yaptırdığına = yaptığına inanıyordu (Kendisinin yaptığı bütün kötülükleri de). Herkesi de kendi gibi kabul ediyordu. (Akıl zayıflığı).

· - Şunun kıyafetine bak iğrenç = rezillik, nasıl alıyorlar bunu içeri. - Dediğinizi duydum = üzüldüm. Bu üzüntüyü benden kaldırır mısınız ? - Yanlış yaptım. Bağışlayın beni. - Allah razı olsun. Üzüntüm kalktı = gitti.

· - Gizemlisin. - Yanılıyorsun. Sabırlı olup beni dinlersen gizemli olmadığımı anlarsın.

· - (Öfkeleniyor). - Bana hangi iftirayı attınız ?

· O benden mutlu = üzülüyor = reddediyor = bunun aklıma gelmesi utanç verici = üzülüyor.

· Bir gülme nedeni : Varolan = olan bir şeyi görüyor ve nefret ediyor = bu varolacağına varolmasın = yokolsun istiyor ve istediğine ulaşıyor = mutlu oluyor = gülüyor.

· - Hiç düşünmüyor musun o iyi biri olsa = gerçekten faydalı bir iş yapabilse, para için mi yapardı ? Tabii ki Allah rızası için yapardı.

· - Para için mi yapıyorsunuz bu işi ? - Hayır, Allah rızası için = daha fazlası için.

· Büyük çoğunluk için kötü iyiden daha gerçek ve geçerlidir. Onlara iyi davran şüphe ederler. Kötü davran emin olurlar kötü biri olduğundan.

· Başka biri sanıp aynı kişiyle tekrar ilgilendi. İlgilenilen, ilgilenenin kim olduğunu görüntüsünden değil konuşmasından tanıdı.

· En doğru tv’ye çıktığında = insanların karşısına çıktığında davranıyordu. Çünkü insanlar Allahıydı.

· - Ben benimle ilgilenenlerle ilgileniyorum sadece. Tv ile bu yüzden ilgilenmiyorum çünkü tv benimle ilgilenmiyor ki ben onunla ilgileniyorum.

· - Üzgünüm çünkü yine kendi kendime ilgilenmişim = benimle ben istediğim için ilgilenmişsiniz = kendi isteğinizle ilgilenmemişsiniz.

· Mutluluk için hiyerarşi = sıralama aşkı şarttır. Değer varolmalı = sıralama varolmalı ki değerli olana ulaştığında mutlu ol. Hiyerarşi = sıralama yapmalısın ki az değerliyi = az mutluluğu ve çok değerliyi = çok mutluluğu anla = bil. Böylece de amacın en büyük mutluluk olsun = gerçek mutluluk olsun.

· Karşısındakinin söyledikleri kendisine “büyük = gerçek mutluluk : Bütün yanlışları, kötüleri, çirkinleri, dandikleri yendiğini” hissettirdi.

· Kendini Allah kabul ederken farkında olmadan bir süre kendini Allah kabul etmemen ve bu süre içinde istediğine ulaşman : Mutluluk.

· Mutluluk (cennet) : Varolmaya aşık olmak = yok olmayı hiç istememek. (Dünyada büyükçe ve devamlı ulaşılmaz, küçükçe ve nadiren ulaşılır. Cennette büyükçe ve devamlı ulaşılır = Daima varolmaya aşık olunur, daima da yok olmak hiç istenmez). (Örnekler : 1. - Hiç bu kadar çok varolmayı istememiştim (Vara aşık olmak), şuan yok olmayı daima reddediyorum (yok olmaktan daima nefret ediyorum) (Kendi kendine konuşuyor, aşık olduğu erkekle (kadınla, eşle) ilk kez buluşacağı gün). 2. Çok aç biri en sevdiği yemeğin önüne gelmesini beklerken, yemeği yiyemeden ölmeyi (yok olmayı) daima reddediyor. O an varolmaya aşık, yok olmaktan da nefret ediyor).

· Ruh içten (En güçlü) gülümsemede (mutlulukta) dış görünüşü (yüzü) parçalayıp dışarı çıkıyor dış görünüş (yüz) çirkinse güzelleşiyor.

· Uzun zamandır üzüntülüydü ama alışmıştı = üzüntüyle savaşmaktan vazgeçmişti = üzüntüye kaybetmişti = üzüntünün tarafındaydı = üzüntüdendi = mutluydu. (Özüne = üzüntüye kaybetmişti özünün mutluluğu üzüntüydü, üzüntüsü de mutluluktu). Bir gün gerçekten mutlu oldu ve ağladı : bunca yıl üzüntüyü mutluluk kabul ettiği için.

· Yalanlar azaltılarak (yok edilerek), gerçeğin gücü artırılır. Böylece aldığımız mutluluğun gerçekliğide artar. (Mutlu olmak için = mutluluğu anlamak için şüpheden (varolanları yok kabul etmekten = yalanlamaktan) kurtarmalısın kendini yoksa mutlu olsan da anlayamazsın mutlu olduğunu). Yalanlardan, şüphelerden kurtulduktan sonra önceden yapıp mutlu olduğun şeyleri tekrar yap bu sefer daha büyük mutluluk hissedeceksin ve önceki mutluluğunu üzüntü kabul edeceksin.

· Karşısında ki kişiyi dinliyordu. Duydukları onu o kadar mutlu etmişti ki mutluluğuna inanamadı = şüpheyle = çok az = gülümsedi. (Gülümsedi = kaybetti : Üzüntüye aşıktı (inanıyordu = emindi) mutluluk onu yendi = gülümsetti = mutlu etti).

· - Mutluluğun varolduğuna inanıyor musun ? - Evet. - Peki istiyor musunuz ? - Hayır. - Mutlu olmadınız hiç (Üzülüyor = ağlıyor). - (O da ağlamaya başlıyor).

· - Cennet de cehennem de bu dünyada. - Evet, ama asıl cennet ve cehennem çok geride bırakıyor dünyadaki cennet ve cehennemi.

· - Cennet var = mutluluk var. Sabırlı ol. - Hayır yok. - Büyük bir sıkıntıya aşık olmuşsun = istiyorsun. (Cehennemi istiyorsun).

· - Mutluluğa inanmıyorum (mutluluk yok). - Hiç çok mutlu olduğun bir anın olmadı mı ? - Oldu, ama neye yarar kısacık sürdü. - O kısacık mutluluğunu bırakma, peşinden git (inan ona) onun süreklisi ve çok daha büyüğü var (cennet).

· - Rüyalarının hangisinde en mutlu olmuştun hatırlıyor musun ? - Evet. - Dünyada en mutlu olduğun anı hatırlıyor musun ? - Evet. - Rüyanızda hissettiğiniz mutluluk mu yoksa dünyada hissettiğiniz mutluluk mu daha fazlaydı ? - Rüyamdaki. - Rüyanızdaki mutluluğu çok geride bırakan mutluluk cennette.

· Dış görünüşü çirkin biriydi. Bunun farkındaydı. Allahtan kendisini güzel yapmasını istemişti ömrü boyunca büyük (tam) bir istekle. Allaha inanan biriydi. Ölüm zamanı geldi ve öldü. Tekrar diriltildi ve dünyada bütün yaptıklarına karşılık Allah onu cennete aldı. Cennette kendine baktı ve kendini tanıdı hemde dünyada tanıdığından daha kolay (hızlı) tanıdı. Kendisini tanıdığı anda (gördüğü anda) büyük bir mutluluk hissetti çünkü görüntüsü mükemmeldi = güzeldi.

· Daha önce hiç olmadığı kadar mutluydu ve daha önce olmadığı kadar uzun sürmüştü mutluluğu. Mutlu olduğu uzun süre boyunca ilgisini mutluluğundan başka bir şeye vermemişti = verememişti = vermeyi asla istememişti. (Cennette oluyor).

· Dünyada ki en büyük mutluluk, cennete (mutluluğa) girme umudunu artırıcı hareketler yapmaktır.

· Mükemmel = kusursuz = mutluluk karşısına çıkmıştı = onu görmüştü. Gördüğüne inanamamıştı : mükemmelin bu kadar mükemmel olabileceğini hiç düşünmemişti = onun mükemmeli bu gördüğü mükemmelin yanında kusur kalıyordu.

· Ufak sıkıntın olduğunda mutluluk hissetmenin nedeni : azgınlığının azalması = aşırılığının azalması = sınırın altına inmen = artık sahip olabileceğini isteyebilmen = gerçek bir isteği isteyebilmen. (Örnek : Evin yıkıldı yeni bir ev buluyorsun eski evinden dandikte olsa = mutlu oluyorsun). (Azgınken = sınırın üstündeyken = her istediğine sahipken = gerçekten isteyebileceğin bir şey yokken = sıkıntılıyken).

· Cenneti (mutluluğu) bilseniz, nelere sabredersiniz.

· - Dünyaya aşık olmuşsunuz = Cennetten nefret ediyorsunuz.

· - Mutluluğun varolduğuna inanmazsanız = cennetin varolduğuna inanmazsanız. Üzüntüye yenildiniz demektir = üzüntüye aşık oldunuz demektir.

· - Acele ediyorum çünkü acele etmemin doğru olduğunu kanıtlayan bilgiye sahibim. - Nedir o bilgi ? - Ne zaman öleceğimi bilmiyorum, sizin ne zaman öleceğinizi de bilmiyorum.

· Önceden onun için sadece mutlu olup olmamak = mutlu olmak değerliydi = ilginçti = ilgilendiğiydi. Sonradan onun için bilip bilmemek = bilmek değerli oldu = ilginç oldu = ilgilendi.

· Üzüntünün de mutluluğun da gerçeği var : Cehennem ve cennet.

· - Kusura yenilmişsin = kusura inanıyorsun. Mükemmele = kusursuza inancını kaybetmişsin.

· Heyecan sahte kelimedir. Gerçek kelime korkudur.

· Çok insanın karşısına çıkıp konuşacaktı. Heyecanlıydı = korkuyordu : Aklı = dürüstlüğü ona en doğruyu söyle yoksa çıkma diyordu = Kendisini rahatsız ediyordu = korkutuyordu = heyecanlandırıyordu. Aklına = dürüstlüğüne savaş açması gerektiğini anladı = Aklını uyuşturması gerektiğini anladı = uyuşturucu aldı.

· - Kesin kanıt değil bu = yeterli kanıt değil bu inanmıyorum dediğine. - Allah olmak istiyorsun = Allah gibi emin olmak istiyorsun = En kesin delil Allahtadır.

· - Ya benden daha iyiysen ama benden kötü olduğuna inanıp Allahtan uzaklaşıyorsan. Bütün yaptıklarını yaz benim yaptıklarımla kıyasla lütfen. Ben iyi biri olduğunuza inanıyorum. - Değilim (diyor ve kaçarak ağlamaya başlıyor). - İşte bu üzülen ve ağlayan sen değilsin Allah = Allah sana merhamet etti = seninle ilgilendi.

· Dürüst = özü sözü aynı biriyle ak pak = günahsız = kusursuz birini karıştırmıştı. Gerçekte ikisi ayrıydı.

· Dürüstlük ile günahlarını terk etmek ayrıdır.

· “Özü doğru sözü doğru” bilgisi şu bilgiyle aynı değil : “Özü sözü aynı”.

· - Dürüst olduğuna inanmıyorum. - İşte bütün utançlarım burda yazılı inanmazsan bak. (Bütün utançlarının yazılı olduğu defteri ona uzatıyor).

· Sabretmemek : Ver, vermedin artık versende istemiyorum = mutlu olmam.

· İntihar = sabretmemek : İstiyorum = ver, vermedin öldürüyorum kendimi = yok ediyorum kendimi.

· Yemek yemek : Allahın insanı sevmesi = insanın mutlu olması.

· “Teşekkür = Şükür = sahip olamama = mutlu olma” anlamında kullanılıyor bazen. (Mutlu olmamaktan mutlu olmak = akıl zayıflığı). (Teşekkür kelimesi gerçek anlamından sahte anlamına dönüştürülüyor bazen).

· Teşekkür = şükür = minnet = şükran. (Teşekkür : Bana iyilik yaptı = mutlu oldum = sevdim onu = bana iyilik yapanı).

· Aklı zayıf birinin "Teşekkür = şükür" tanımı : Değerli hiçbir şey vermemiş ki Allah, hep dandik şeyler vermiş. Ben de berbat haldeyim = işkence çekiyorum. Kesinlikle şükürün tanımı şu : "Korkuyorum Allah'tan bana işkenceyi daha artırır diye bu yüzden ona şükrediyorum". Bu yüzden ben asla şükretmem.

· Teşekkür olmak = şükür olmak : Allah’ın büyük hediyeler, iyilikler vermesi kişiye, kişinin de bunları haketmediğini anlaması. Ve Allah’a hayran olması = Allah’ın büyük iyiliğine, cömertliğine aşık olması.

· Teşekkür : Bana iyilik yaptın Allahım bende sana iyilik yapmaya aşık oldum.

· Teşekkür olmamak : İyi olan herşeyin Allah’tan geldiğine inanmamak.

· Teşekkür olmamak : Değerli olan herşeyi dandikleştirmek = değerli olanların değerli olduğuna inanmamak.

· Allaha teşekkür olmazsan sahip olduğun değerli şeyler = mutluluk veren şeyler dandikleşir = mutluluk vermez.

· - Yok vermedi bu değerli şeyleri size, var = Allah verdi bu değerli şeyleri size.

· - Beni mutlu ettin teşekkür ederim. - Size mutlu olma özelliğini Allah verdi sadece ona teşekkür edin.

· Allaha = vara şükretmedin mi = yoka şükrediyorsun.

· Mücadeleyi = çok çalışmayı = çok zorlanmayı kendinde hissetmene gerek yok kendini değerli hissetmek için. Allaha (Gerçek Allaha) şükredebilmen yeterli.

· “Zor” demek için ne kadar istekli insan. (Mücadeleye aşık insan). (Zor = değerli).

· - Gerçekte zaten eşinle beraber başlıyorsun varolmaya.

· Allahla ilgilenemiyordu = Allahtan isteyemiyordu çünkü en sevdiği = en korktuğu = en ciddiye aldığı kendi = Allah değildi insanlardı. Onlarlayken ancak kendini var kabul edebiliyordu = ilgilendiğini, istediğini kabul edebiliyordu.

· Allahtan istediğini istedi hemen karşılık alamayınca Allahtan ümidini kesti. Allah ona istediğini bir gün verdi ama o fark edemedi bunu çünkü önceden Allahtan ümidini kesmişti.

· Özümüz yok yani Vara (Allaha) düşman bu yüzden Allah kuranda elçisinden ve bütün insanlardan kendisinden bağışlanma istemelerini istiyor.

· Senin özün yok, varın (Allahın) sana verdiği değerli şeyleri Allahtan geldiğini anlamaz ve tamamen sahiplenirsen o değerli şeyler yok olur = dandik olur. Allahtan geldiğini bilip teşekkür olursan değerli kalır.

· - Senin tek amacın sevişmek benle. - Adil biriyseniz bana bunun tam tersini kanıtlamam için fırsat verirsiniz. - Nasıl ? - Siz benimle sevişmek isteyeceksiniz bende sizi reddedeceğim, isterseniz 700 nonilyon yıl kanıtlarım (reddederim), isterseniz daima kanıtlarım (reddederim).

· Kendisini çok değerli kabul ediyordu. Bu yüzden kendisiyle ilk defa tanışıp daha sonra görüşmek isteyenleri kendisine hakaret etmiş kabul ediyordu. Onun istediği hemen o gün = ilk defa tanışılan gün kendisiyle görüşülmek istenmesiydi = hemen o gün kendisiyle uzunca ilgilenilmesiydi = hemen o gün kendisiyle uzunca ilgilenilmeye başlanılmasıydı.

· “Hayatım berbat” dedi bunu demesinin tek nedeni şuydu : Kendisine hayran milyonlarca kişinin olmamasıydı.

· - Sizinle ilgilendim, ilgilenme nedenlerimden 3 de etkileyici = çarpıcı = sizin için değerli : 1. Ben de sizinle ilgilendim. 2. Sizi üzmemek için ilgilendim. 3. Korkudan ilgilendim = bana zarar vermeyin diye ilgilendim = istemeye istemeye ilgilendim.

· - İlgilenmemi istiyorsan ilgileneyim ? (Uzun süredir görüşmüyorlar, istemeyerek karşılaştılar, cevap vermesi beklenen kişi sebebiyle uzun süredir görüşmüyorlar).

· - Şu kişi şu kişiden değerli. - Allahın işi bu, Allahın işine karışma. Herkes yapacağını yapacak, Allah’ta yaptıklarına göre onlara karşılık = değer verecek.

· Davranışlarının kesin iyi sonuçlanmasını istiyordu. Ama bundan emin olamıyordu = davranamıyordu.

· Övülme isteği içine girdi ve tüm yaşamı boyunca hareketlerinin tek nedeni oldu.

· Bir şeyi doğru buldu ve yaptı. Ama doğru bulduğu için yapmadı, başkaları yaptığını doğru bulup kendisini överler diye yaptı.

· Kendinle = aynıyla ilgilenmek istemiyorsun, başkasıyla = farklıyla = değişikle ilgilenmek istiyorsun kendinle ilgilenmek için. Başkası = kendin. Aşkın = başkası.

· İnsanlar onu övdü ve mutlu hissetti kendini = değerli hissetti kendini. Kısa süre sonra doğruluğuna karşı konulmaz bilgiyi hatırladı = anladı = mutluluğu sakatlandı : “Övgü sadece Allahadır”.

· Cesaret nedenlerinden biri (Değerli biri olmak istemede) : Birisinin hatasını görüyor (ondan nefret ediyor) ve onun değer gördüğünü anlıyor = Öfkeleniyor : Ben neden onun kadar değerli olmayayım ki.

· Kötü bir his hissetti. Bu hissi hissettiği süre boyunca, bu hissin kendisi oldu = bu hisse hiç direnemedi = karşı koyamadı.

· İstedi ama isteğini gerçekleştiremedi çünkü Allah = akıl = tam (gerçek) istek = istediğini gerçekleştirebilen izin vermedi.

· Hayret etti = hayret oldu, şunu görünce : Birbirlerine sarılıp, mutlulukla aynıyız diye haykıran iki kişi.

· Dostuna gidiyordu (değerli bilgilerini açıklamak için) giderken değerli bilgilerini açıklayamadan ölmekten korktu.

· - Aklında uydurduğun doğru kararlar vermiş biri değilsin sen. Sen saçma kararlar vermiş birisin gerçekte, saçma kararlarını bul ve yerlerine doğrularını koy.

· İstediğin = sevdiğin şeyleri yaz. Hangilerini sevmen doğru karar ver.

· En doğruyu açıkladı = emri açıkladı.

· - Şu yaptığım yanlış, bu yaptığım yanlış, o yaptığım yanlış ............. (Dürüstlük aşığının günü böyle geçiyor).

· Doğruya = akla aşık oldu = doğrunun tarafına geçti = doğrunun kendisi oldu ve bilerek, isteyerek yanlış yaptığını anladı (hatırladı) = kendi kendisine zarar verdiğini anladı (gördü) = kendi kendisine acı çektirdiğini anladı (gördü) = cehennemi anladı (gördü) = büyük acıyı anladı = büyük işkenceyi anladı = Cehennemin mantıklı (akla uygun) olduğunu anladı. (Kuran : Kesin bilgiyle bilseniz elbette cehennemi görürsünüz).

· Basit ile dandik kelimelerini karıştırmayın = aynı kabul etmeyin. İkisi ayrıdır.

· “Derin bilgisini sade biçimde ifade edebilme yeteneğine sahipti. Halkın kolay anlayabileceği basit ifadeler arıyordu” diyen kişi şuna inanıyor : Derin = üstün bilgi kolayca anlaşılmaz = zor anlaşılır = mücadeleyle anlaşılır. (Bu kişi mücadeleye aşık kişidir = yanılan kişidir. Kanıt : Kuran : İnsana istediği herşeyi verdik ama o herşeyden çok mücadelecidir = zorlanmayı sever).

· - Halkın anlayacağı biçimde konuşuyorsun. - Hayır, ulaştığım bilgiyi birebir = aynen halka iletiyorum = veriyorum. (Bilgiyi tam anlamışsan = kavramışsan, o bilgi tam anlaşılır bilgi olur. En üstün bilgide anlaşılır bilgidir. Ama insanlar anlamamayı = cahilliği = şüpheyi tercih eder çünkü özleri yoktur = şüphedir = cahilliktir).

· O konuyu uzun uzun anlattı = (hissettirmeye çalıştı farkında olmadan) ama mutlu olmadı anlattığından = başaramadı. Gerçekte konu çok kısadır = bir histir.

· Yumuşak biriydi ama bir zaman sonra sert = katı = gaddar biri olmuştu. Kimse anlayamamıştı bunun nedenini. Akıllı biri ise anlamıştı : Eş sevmişti karşılık alamamıştı = üzülmüştü = öfkelenmişti = katı olmuştu.

· - Onu gerçekten sevdin ve karşılık alamadın bu yüzden bu kadar katı oldun. - (Utanıyor, bu dediklerinin hemen yok olmasını ve kimsenin kendisinin bile hatırlamamasını istiyor. Ve ordan uzaklaşmaya başlıyor). - Ne oldu ? Biraz önce insanları ne kadar seven biri olduğuna inandırmaya çalışıyordun. Ama bu kadar çok sevdiğine değil di, değil mi ?

· Güce = ihtiyacı olmamaya = kendine aşıktı. Bir gün bu aşkından farkında olmadan vazgeçti. Ve Allaha yöneldi ondan güç yetiremediği şeye (yapamadığı şeye) güç yetirebilmek için yardım istedi. İstedikten kısa süre sonra bir anda tekrar aşkını hatırladı ve tekrar aşkına döndü ve şöyle dedi : “Allahım yalvarırım yardım etme ben kendim güç yetiririm = hallederim. Sen farkında olmadan bana yardım edebilecek güçtesin yalvarırım bunu da yapma bana”. (Kuran : İnsan kendini kendine yeterli görerek azar = sapar = yanlış yapar).

· Özün = kendin. Öz = sen.

· Masum : Şu kötü işi o yapmadı. (O = Masum).

· Suçlu : Doğrunun yanlıştan nefret etmesi ve yanlışı = suçluyu cezalandırması.

· - Sen suçlusun, ben masum, Allahta haklı. Sadece Allahtan af dile.

· Akıl zayıflığı : İnsan yanlış yaptığını anlıyor ve şöyle diyor : Ben mükemmelim = hata yapmam imkansız bana bunu Allah yaptırdı = Allah yanlış yaptı = Allah kusurlu.

· Akıl zayıflığı : İnsan Allahı haksız (yanlış) buluyor şöyle diyerek : Ben varolmak istemedim zorla varetti beni Allah, beni hiçbir yaptığımdan (hareketimden) sorumlu tutmaya hakkı yok.

· Akıl zayıflığı : - Karışık herşey = aklımız karışık Allah iyi olsaydı bize öğretirdi. - Size öğretmesini istediniz mi ?

· Aklın zayıf = yanlışa aşık olmuşsun.

· “İsteğine = kötüye” karşı geleceksin = kendi kendini üzeceksin.

· Allahın istekleri ona saçma gelmişti. Çünkü kendini mükemmel kabul etmişti = Allahın isteklerini kolayca yapabileceğine inanmıştı = emin olmuştu.

· - Ve işte karşınızda dünya olumsuz önyargı şampiyonu kendisiyle ilgilenen herkesi hiç konuşturmadan (dinlemeden) geri gönderiyor.

· İnanamamıştı ve kendisine öfkelenmişti hatırladığında : onun hatalarını görmezlikten geldiğini = kabul ettiğini = sevdiğini.

· O kadar güçlü istedi ki : İsteğine ulaştıktan sonra bir şey istediğini ve o şeye ulaştığını anladı.

· Ben ölmedim ki = sevdiğim ölmedi ki = kimse ölmedi ki. (Akıl zayıflığı).

· Aklına bir soru gelmişti cevabını çok (tamamen) bilmek istiyordu. Düşünmeye başladı 4 dakika geçtikten sonra durdurdu düşünmesini ve şöyle dedi kendi kendine : Düşündüm bulamadım demek ki bu sorunun cevabı yok = kimse bilmiyor (Allah’ta dahil). Aradan uzun zaman geçti sağlık seviyesi artmıştı (farkında değildi ama sağlığının artmış olduğunun) hiç beklemediği ve istemediği bir anda çok kolay ve hızlı anladı = bildi = buldu yıllar önce sorduğu sorunun cevabını.

· Ne yaptın bu yaşına kadar ? Hiç değerli bilgi bulup saklamadın mı ? = Hiç öğrenmek için çaba harcamadın mı ?

· Çok kötü bir şeyle karşılaşmıştı inanamadı = yok kabul etti hemen bu kötü şeyi çünkü kalbi hiç hissetmemişti böyle kötü bir şey ama aklı inanmıştı bu kötü şeyin varolduğuna.

· Kötü gerçektir. Kötünün varolduğuna çok inanmak için = emin olmak için onu kendinizde yakalamalısınız.

· İnsanları kendi hastalığından = zararından koruyabiliyordu.

· Telefonda ki konuşmalarının sonuna doğru şu diyalog oluyor : - Ben senim. - Bana iyi bak. - Anlamadım. Sana iyi bakmıyor muyum ? (Üzülerek söylüyor). - Hayır, ben senim dedin ya. - Doğru. (Şaşırıyor bu hatayı nasıl yaptığına ve üzülüyor. Hatasını bulduğu ve doğruya dönüştüreceği için de mutlu oluyor = gülümsüyor). (Aklı, ikisinin aynı olduğunu anlıyor ve kabul ediyor. Kalbi ise ikisinin farklı olduğunu anlıyor ve kabul ediyor. Aklı aynıya aşık. Kalbi farklıya aşık. Aklı kalbini ancak kısa bir süre yenebildi = Aklı kalbini ancak kısa bir süre yönetebildi).

· Aklı = Allahı uyarmıştı onu yoksa kendisi = nefsi = kalbi = aşkı = kendi aklı farkında değildi : Karşısındakinin kendisine kötülük = hakaret = haksızlık ettiğinden.

· Hiç acı çekmeden, yorulmadan varolmuştu. Aklı = bilinci ona verildiğinde kendine = haline baktı ve nefret etti kendinden = Bütün gücüyle şöyle seslendi (bağırdı) = kulağın duyamayacağı ses seviyesinde seslendi : “Senden nefret ediyorum Allahım” (Ve Allahsız yaşamaya başladı = Allahla ilgilenmeden yaşamaya başladı).

· - Allahın yaratabileceği en üstün ruh halinin bu olduğuna mı inanıyorsunuz ? Ne kadar yanlış karar veriyorsunuz.

· Allah senden daha fazla istiyor mutlu olmanı. (Bu bilginin gerçekliğinden en küçük şüphe etme).

· Çok uzun zamandır Allahın haksız = kötü olduğuna inanıyordu. Bir gün Allahın haklı = iyi olduğunu anladı = büyük bir pişmanlıkla ağladı.

· İnsanlarla konuşuyordu, onlara güzel söz söylemek istedi ama bulamadı. Gerçekte istediği : Allah olup onları iyi hissettirmekti.

· Allahı anlayamayacak akla sahip insanın varolduğunu kabul etti = Allahı haksız buldu. Gerçekte ise şahit olmamıştı öyle bir insanın varolduğuna bu onun uydurmasıydı = yalanıydı = Allaha iftirasıydı = Akıl zayıflığıydı = Farkında olmadan (anlamadan) kendini Allah kabul etmesiydi.

· Ne olduğunu = hayatın sırrını anlamıştı ama yine de kötülüğe devam etmekten vazgeçemiyordu. Özüne = yoka = yanlışa aşıktı.

· Onlara yalandan üzülmüş gibi yapmıştı aslında mutluydu. Bir yandan da korkuyordu : kendisini ciddiye alıp üzüntüsünü = mutluluğunu kaldırmak isterler diye.

· Eşyayı insanlardan çok sevdiğini anladı. Buna öfkelendi : İnsanı eşyadan çok sevmek istedi ve başardı. Sonra tekrar öfkelendi : Kendini insanlardan çok sevmek istedi ve başardı. Sonra tekrar öfkelendi : Allahı kendisinden çok sevmek istedi ve başardı.

· - Sadece kendi ruhundan = ruhunun iyi = Allah tarafından mutlu olmak istemez misin ?

· Yanlışını düzeltmeden kendisini geliştirmek istemiyordu (ilk önce kusursuz olmalıydı). Yanlışını uzun yıllar düzeltemedi = kendisini uzun yıllar geliştirmedi.

· Mutsuz olduğun için yanlış karar verdin.

· İnsan da en iyi olma isteği var. İnsan da en kötü olma isteği de var.

· İnsan da şaşırma isteği var. İnsan da şaşırmama isteği de var.

· İnsan da övülme isteği var. İnsan da övülmeme isteği de var.

· İnsan da korkutma isteği var. İnsan da korkutmama isteği de var.

· İnsan da güldürme isteği var. İnsan da güldürmeme isteği de var.

· - Benim annem, babam kim ? - Onları bulunca ne yapacaksın tapacak mısın onlara, her istediklerini yapacak mısın ? = Onları kendinden çok mu seveceksin ?

· Bazen bilgilerinden çok kalemini, defterini sevdiğini hissediyordu.

· Doğmuştu = varolmuştu. Aklı (bilinci) ona geldiği an korkuyla kendine baktı ve şöyle dedi : Beni kim varetti.

· Gelecek nesil için çevreyi neden temiz tutalım kendimiz için temiz tutmak varken. (Acaba gelecek nesile neden iyilik yapılmak isteniyor, ölüleri = bizleri diriltmeyi keşfederler diye mi ?).

· Yokun varolması = Yokun ölmesi. Varın yokolması = Varın ölmesi.

· Kişi de neler sevilir : A) Para = mal zenginliği. B) Dış görünüş zenginliği. C) Ruh = akıl zenginliği. Ç) Sevilme (Ün) = insanların verdiği değer zenginliği.

· “Neden onunla sevgili oldun (evlendin) ?” sorusuna cevaplar : 1. % 100 dış görünüşe hayranlığım karşı tarafın etkisi yok = % 100 dış görünüşe hayrandım daha fazla beklemek istemedim hemen seçim yaptım benle ilgilenen 8 kişi arasından. 2. % 70 parası, % 20 dış görünüşü, % 10 ruhu (Ruh : akıl (Aşık olmak üstün (doğru) olana, nefret etmek aşağı (yanlış) olandan, kötü (dandik) ile iyiyi (değerliyi) ayırma ve iyiyi seçme (sevme, savunma) özelliği. Bilgi : (aklın ne seviyede olduğunun kanıtları (bilgileri), neye inandığı, neler anladığı = bildiği) 3. % 100 ünlü olması = % 100 çok seveni olması. (Çok seveni vardı bu yüzden onu sevmekte zorlanmadım). 4. % 100 dış görünüş 5. % 100 ruh (Akıl).

· - Daima hiç kimseyle dost olmayacağım diyip uygulamak ister misin ? - Hayır. - Daima sadece 3 sabit dostum olsun diyip uygulamak ister misin ? - Hayır. - Öyleyse çok (tam) istekle dost olmak istiyorsunuz.

· İsteğin o kadar güçlü ki dost olmaya, şu kararı vermişsin : dostuz tabii ki daima böyleydik. Bu yüzden dost olmaya geçtiğin anı hatırlamıyorsun, dost olmayı anlayamıyorsun, dostluğun değerini anlamıyorsun.

· Şu soruyu sordum kendime : En yakın dostum kim ? cevabı buldum, ardından şu soruyu sordum : onunla dost olmak için ne yaptım ? cevap şuydu : hiçbir şey. Bu cevap hoşuma gitmemişti. “Bu imkansız mutlaka bir şey yapmış olmalıyım” diyip hatırlamaya çalıştım ve hatırladım : Bir şeyler yapmıştım ama kibirim yüzünden yapar yapmaz yok etmiştim yaptığımı. (Bütün dostlarımın şöyle olduğunu anladım : Yakınımda bari dost olayım. Dostlarım ya okuldan ya gittiğim özel kurstan ya mahalleden ya komşu. Bu kadar mı az dost olmak istiyordum ? Tabii ki hayır ama kibir (Cahillik). Sonra kibirimi öldürdüm (yok ettim) : Tanımadığım kişilere (sözde, ikimizde insanız) tanışma teklif ettim dost olabilir miyiz öğrenmek için (dost olmayı bırakın tanışmak bile isteyen zor çıkıyordu ben de tekliflerime şunu da ekledim : Size kendimi tanıtırım, ne kadar dinlemek isterseniz, ardından da daima birbirimizle ilgilenmemek üzere ayrılırız) Bazen de, hiç dostum olmadığından tanımadığım kişiyi dostum kabul ediyordum : Size kendimi tanıtmak istiyorum, beni dost olarak kabul eder misiniz öğrenmek için.

· - Size kendimi tanıtayım, belki cevap veremeyeceğime inandığınız sorularıda cevapladığıma şahit olursunuz.

· Dost olmak istediğim kişiyle üst düzey barışmakta istemiş oluyorum.

· Konuşmak = Anlamlı = doğru = değerli ses çıkarmak. Konuşmak zordur çünkü özünü = yoku = yanlışı yenmek zordur. En akıllılar = büyük düşünürler konuşabildi.

· Gereksiz konuşmanın sebebi : Aşk = dış görünüşe hayranlık = dış görünüşten ilgi görmeme = biraz daha saçmalayayım (zırvalayayım) = biraz daha ilgilensin dış görünüş benle.

· - Tehdit mi ediyorsun beni ? (Tehdidine tehditle karşılık veriyor bu soruyu sorarak). - Ne tehdidi sana doğruyu söylüyorum.

· Ayağı takıldı, yuvarlanmaya başladı istemiyordu, korkuyordu ama yuvarlanmaya devam ediyordu. Yuvarlanırken bunu kendisinin istediğini hissetti = emin oldu = hayret etti = inanamadı.

· - Ya yenilirsem en iyisi tam savunmayayım kendimi = bilgimi. (Tam savunursam yenildiğimde de tam üzülürüm).

· Kötü birileri ona saldırdı kendini korumadı onları haklı buldu.

· Büyük nefretle söylüyor : Şu biraz önce yaptığım davranış = ben miyim ? (Diyor ve üzülüyor : “Kesinlikle hayır” cevabını vermek istediği ama veremediği için).

· Ardı arkası kesilmeyen bir lütufta bulundu Allah ona. Ama o bunu kabullenmek istemedi çünkü nasıl övünebilirdi = mücadele ettim = hak ettim diyebilirdi insanlara karşı böyle.

· Uğraşıyorum, çalışıyorum, yoruluyorum, zamanım yok demek için ne kadar istekli insan.

· - Allah kendisine çok yardım ettiği için kendini zorlanmış bulmuyor yaptığı işlerde = miskin = tembel buluyor kendini.

· İnsanları aldatabildiği kadar aldatmak istiyordu = İnsanlardan faydalanabildiği kadar faydalanmak istiyordu, kendisini beyinsiz ve zayıf göstererek.

· Birisini dinledi ve hemen Allaha yönelmesi gerektiğini anladı. Ama yönelmedi çünkü günahını = aşkını devam ettirmek istiyordu = terk etmek istemiyordu.

· - Allaha yönelemiyorsun çünkü devasa hataların var = devasa Allaha karşı gelişlerin var.

· Kader = Akıl zayıflığı : Allahım her istediğimi ver = benimle ilgilen. İlgilenmedin = üzüldüm ama bunu kabul edecek değilim, sen isteğimi kabul edene kadar bekleyeceğim = hareket etmeyeceğim. (Hareketsiz geçen yıllardan sonra) : Şu halime bak (hali çok kötü = dandik) ne kötü kaderim = Allahım var. (Öfkeyle söylüyor).

· Kibir : Hayran olur ama istediği karşılığı alamaz = üzülür. İntikamını alır = siz bana hayran olun.

· Bir kibirsiz olma nedeni : İnsanlar en sevdiğidir = Allahıdır. Allahına büyüklük taslayacak değil ya.

· Alçakgönüllülük : Dürüst olmak. (Ne kadar dürüst olunursa o kadar alçakgönüllü olunur).

· Öpüşmek, sevişmek nasıl rol icabı oldu : Bir kişi = çok fazla kişi sevdiği eşlerin başkalarıyla sevgili olduğunu gördü = üzüldü = üzüntüsünü kabullenemedi = öfkelendi = gördüğünü (üzüntüsünü) yalan (sahte) kabul etti = öldürdü.

· - Oyuncu musun ? - Demek istediğiniz şuydu : Bu davranışını isteyerek yapmıyorsun değil mi ? (Ya da : daima sürdürmeyeceksin bu davranışlarını değil mi ?).

· Oyuncu : Toplum içinde istemediği topluma uygun davranışta = istekte bulunur bundan kaçıp kendine bir alan bulur özgürce = isteyerek davranabileceği.

· Oyuncu : Yasal olarak istediğin insan davranışlarını uygulamana izin verilmesi.

· Bir oyuncu en fazla nasıl övülür : Ne kadar gerçekçi öyle biriymiş gibi davranıyor. (Nerdeyse öyle biri olduğuna inanacaktım).

· - Oyuncu musunuz ? (uzun süre sohbet ettikten sonra sordu). - Hayır olmakta istemiyorum. Değerli bulmuyorum. (başka konu açılıyor iletişime devam ediyorlar). - Beni kekliyor musunuz ? - Bunu söylerken ne düşündünüz ? - Oyuncu olabileceğinizi düşündüm. - Şimdi neden oyuncu olmak istemediğimi anladınız mı ? - (başını sallıyor = Evet).

· İstekleri = hareketleri, gerçekleşmiyor = karşı konulmaz olmuyor = varolan herşeyde ve kendisinde hayranlık uyandırmıyor = hareketlerinde gerçekliği = tam aşkı = gerçek aşkı bulamıyor = büyük (tam) üzüntü = neden Allah değilim, olamıyorum = üzüntü = nefret = öfke = üzüntüye açılan savaş = kazanamamak = kazanamamayı reddetmek büyük (tam) bir aşkla = istekle : Oyuncu.

· Oyun (Çocuklarda, küçüklerde) : Küçük konuşuyor : - Beni ciddiye alacağı yok bunların en iyisi şurda ciddi ciddi oynayayım (hareket edeyim, davranayım).

· Aklınızla kendinize doğruyu yapmayı emredin. Rol yapıyorum = yalancıyım hissiniz kısa da sürebilir uzun da = doğrunun kalbinize bulaşması kısa da sürebilir uzun da.

· Şaka = Espri : İstediğimizi doğrulama.

· Şaka : Zayıflık, dandiklik. (Bunları belirtmek = göstermek).

· Şaka : İsteği kesinleştirerek (güçlendirerek) aktarma = iletme = gösterme.

· Şaka : Bazı davranışları saçma bulma alay etme = öğüt verme. (Küçümseme, olumsuz eleştiri).

· Şaka : Özenli, doğru, ince davrananlara “dandiksiniz bizi kandıramazsınız” demek.

· Şaka : İnsanın gizlediği isteklerini açığa çıkarma.

· Şaka : Eksikliklerimizin gelecekte bir gün olmayacağının umudu.

· Şaka (Gülmek) : Eksikliğin (sıkıntının, sorunun, istenmeyenin) giderileceğinden (düzeltileceğinden) emin olmamızın verdiği mutluluk.

· Şaka : Espri yapanın yanlışı göstermesi bizim de yanlışın yanlış olduğunu anlamamız (kabul etmemiz) ve doğrusunu bilmemizin verdiği mutluluk.

· Şaka : Espri yapanın doğruyu göstermesi bizim de doğrunun doğru olduğunu anlamamız (kabul etmemiz) ve yanlıştan dönmemizin (kurtulmamızın) verdiği mutluluk.

· Şaka : Üstün olanı aşağıya almak. (Aşağı göstermek, aşağı kabul etmek).

· Şaka : İnsanlar birbirlerini ciddiye alır ama gerçekte almazlar. Bir zaman sonra gerçek galip gelir yalana : - Yeter artık sizleri ciddiye almıyorum, kanıtlarımda = şakalarımda var işte duyun (bakın). Yalan gerçek olmuştur, gerçekse yalan kanıtları görenler, kanıtları ciddiye almazlar = gülerler.

· Şaka : Güldürmek için konuşmak.

· Şakayı bana yapma aklında var kabul ettiğin kişiye yap sonra bana anlat.

· His = Duygu : Aklı zayıf olan kişinin, bu yüzden de üstün, değerli şeyleri anlayamayan kişinin, anlaması için Allahın ona kendi aklını göndermesi. (Ya da aşağı, dandik şeyleri anlayamayan kişinin, anlaması için Allahın ona kendi aklını göndermesi).

· His : Özümüzün bizden önce istemesi ve bunun farkına varmamız. (Kendimizi isteğimizin dışında koruduğumuz anlar gibi).

· Adalet (hukuk, kanun, yasa) : Doğruları sevmek, yanlışlardan nefret etmek. İnsanları sevmek ya da insanlardan nefret etmek değil.

· İstekler = sevgiler = aşklar = kanunlar.


Akıl, anlamak, bilgi, düşünmek üzerine


· - Aklın varolduğuna, daha akıllı olunabileceğine, daha akıllı olunca daha değerli olunacağına inancınız var mı ?

· - Değerli, işe yarayan, faydalı bilginin varolduğuna inanıyor musunuz ?

· Bilgi hepimizin. Kanıtlar : 1. Beni tanımak isteyen birine değerli bilgilerimi gösteriyorum. Bir bilgime geldi sıra bilgimi anlamadım onunda anlamadığına emindim ama yanılıyordum o anlamıştı ve bana anlatmaya çalışıyordu : ne demek istediğimi. 2. Bir arkadaşım bana internette bedava e-book (bilgisayarda okunabilen kitap) veren bir sitenin adresini verdi. Bende uzun süre sonra onunla tekrar görüştüğümde ona : “o adresten (sitenin adresini söyledim) çok iyi kitaplar aldığımı söyledim.” O da bana : “O sitenin adresini sen mi bana vermiştin ? Yoksa hasan (başka arkadaşı) mı vermişti ?” dedi. 3. Caminin içinde masaya benzer bir şey gördüm arkadaşıma : “bu ne masa mı ?” dedim. O da : “Hayır” dedi. Ve hatırlamaya çalıştı gerçek ismini bende : “Musalla mı ?” dedim. O da : “Evet” dedi. 4. Bir düşünürün iki bilgisine aşık oldum ve şöyle yazdım : Allahım bu bilgilere ben mi yoksa o mu daha aşık. 5. Yazdıklarımı okurken bir bilgimi yanlış yazılmış buldum nasıl düzelteceğimi düşünürken yanlış olmadığını anladım. (İnsanları birbirlerinden daha akıllı, bilgili yapan bilgilere ne kadar çok inandıkları, savunduklarıdır. Bilgilere önce sahip olmak, bilgileri ilk bulan olmak değildir) (En değerli bilgiler = gerçek bilgiler Allah’dan gelir ve Allah bütün insanlara gönderir = elçisine gönderir. En değerli bilgiler gizlenen bilgiler değildir).

· Kitabımı = beni okuyun = dinleyin. Bilgilerime karşılıklarınızı yazın. Kitabı bana gönderin. Konuşmamızı öğreneyim = okuyayım = dinleyeyim.

· Anladığımı yazamıyorsam = tamamen belirgin, tamamen anlaşılır hale getiremiyorsam bu demektir ki : anlamamışım = yanılmışım.

· Şu bilgiye düşmanım : Beni (seni) anlamazlar.

· Şu bilgiye = hisse düşmanım : Yazma, o bilgiyi kimse bilmesin, sen bile bilme = unut = yok et.

· Anlamak = kuşatmak. (Anlarken savaşırız : anlamamakla = cahillikle = özümüzle).

· Doğruyu anlayan doğruyu söylemeli yoksa doğru yanlışın içinde hapsolur.

· Doğruya aşık oluyorsun = doğruyla ilgileniyorsun o da seninle ilgileniyor = sana bulaşıyor.

· - Anladın mı bunu ? - Evet. - Peki sevdin mi ? = kendine ekleyecek misin ? = sahip çıkacak mısın ?

· Akıl nasıl kullanılır : İstesekte istemesekte kullanırız kaçınılmaz olarak aklımızı. Ama isteyerek kullanmak için (ki bu iyi olanı) : Büyük bir istekle kendi kendine sürekli olarak (sürekli olarak uygulayana kadar) şöyle denir : “benim aklım var bende doğruyu yanlışı bulabilirim”.

· Aklım durmadan beni olumsuz eleştiriyordu. Bende ona şöyle diyordum : Konuşmaya devam et, doğru konuşanları severim.

· Aklım : “doğrusu (doğru hareket) bu” dedi. Bende : “istemiyorum” dedim. O da : “sen bunu sürekli yap bir zaman sonra isteyeceksin” dedi. Bende : “tamam” dedim. (Kısa süre sonra istemeye başladım).

· Bir bilgiye inanmak için emin olma hissi aramayın. Aklınızın doğru bulması yeter. (Histen de vazgeçmeyin tabii ki bekleyin onu).

· - Beynin (aklın) zayıf olduğu için kelimelerin anlamları oluşmuyor sende ama anlamlı konuşmaya aşıksın ve konuşuyorsun : Anlamsız kelimelerle (ya da yabancı bir dilin kelimeleriyle).

· Kişiye akıl (kendini bilmek) geldiği an o kişi aklını kullanmaya başlamalı, bilgisini artırmalı, çevresindekiler de onu ciddiye almalı. (Ne kadar uzun süre ciddiye alınmazsa = beyinsiz kabul edilirse o kadar güçlenir çocuğun beyinsiz olduğuna inanç. Çocukta ilerde bu inancı kırmak istediğinde o kadar zorlanır).

· Dürüstlük (doğru sözlülük, özü sözü aynılık) : Dürüstlük seviyem şimdiki gibi en üst düzeyde değildi doğruya aşık olup aramaya başladığımda. Yazıyordum = kaydediyordum = unutmak istemiyordum = öğrenmenin (doğruyu bulmanın) kuralını uyguluyordum : “karşına çıkan herşey gerçek (var) bu gerçeklerden hangilerini tercih edersin” ama düşük dürüstlük seviyesinde yazıyordum. Gizlediklerim (yok etmeye çalıştıklarım) = büyük utançlarım vardı. Uzun süre düşük dürüstlük seviyesinde yazdım ama bir gün şu bilgi beni yendi (yazdım) : “kendini tanı = sadece kendin hakkında yaz = gizlediklerin sensin”. Sonra yazdığıma (utancıma = büyük gizime, sırrıma) defalarca cesaretle (her bakışta “korkuyu = bu ben değilim isteğini” biraz daha yenerek ve en sonunda tamamen yenerek : bu benim) bakıp şöyle dedim : Yazmaya bunun (utancım) için başladım, bunu yazabilmek için. Yazdığım bilgiye hayran olmuştum çünkü doğruluğuna, gerçekliğine şüphesiz inandığım = emin olduğum tek bilgiydi. Bu bilgi defalarca yapıp pişman olduğum, suçluluk hissettiğim bir bilgiydi = histi. Ve karar verdim : hep böyle yazacaktım.

· Emin değilsen emin olmak için çabada sarf etmiyorsan bu durumda şüpheden eminsin.

· Bu bilginin gerçek olduğuna da yanlış olduğuna da eminim.

· - Söylediğinizin gerçek olduğunu (varolduğunu) kabul ediyorum = inanıyorum. Ama yanlış olduğuna inanıyorum = kabul ediyorum.

· - Sen yanılıyorsun, bende yanılmıyorum çünkü ben bütün yanılgılarımı tespit ettim ve anladım yanılgının ne olduğunu, yanılgı : Yanıldığını anlamamaktır. Çünkü yanılgının kendisisin yani aslın (özün) yok ve yok yanlışı savunur, doğrudan da nefret eder. (Var (Allah) doğruyu savunur).

· Yanılgı korkaklıktır : Yanılman imkansız ulaştığın bütün bilgilerin doğru olup olmadığına emin olarak (çok inanarak) karar ver. Eğer gelecekte bu verdiğin kararlardan bazılarında yanıldığını öğrenirsen (anlarsan) öğrendiğin şu olacak : Yanılmadın o (yanlış = yok) sendin.

· Kişinin kendisi hem öğretmen hem öğrencidir.

· Önceden o konuda yazmaya cesaret edemedi = yazamadı. Sonradan o konuda yazmaya cesaret etti = yazdı.

· Önceden dandik = önemsiz bulduklarını sonradan değerli = önemli buldu.

· Kelimelerin doğru tanımlarını ara.

· Anlamı zayıflamış (hatta yok olmuş) kelimelere anlam verme çabası.

· Bütün kelimeleri hisset = anla.

· Hislerini hissettiğin anda yaz yoksa yalan yazıyormuş gibi hissedersin.

· Bildiğin kelimelerden bilmediğin cümleler.

· Şu bilgiyi hissettim, hissettiğim süre boyunca doğruluğundan emin oldum.

· Yazmanın faydası aklına gelen bilgileri = fikirleri kaydediyorsun = unutmuyorsun.

· Düşünmek : Kanıt aramak doğru ya da yanlış olduğuna emin olmak (karar vermek) için.

· Düşünmek : Sahip olunan bilgilerle soruya cevap bulma çabası.

· Düşünmek : İlgini belirli = belirgin (tamamen ya da çok az belirgin = en küçük belirginlik) şeylere (konulara) yöneltmek = vermek = bulaştırmak. O şeyleri daha fazla = tamamen anlamak için = hissetmek için.

· Keşke bütün yaptıklarımı yazsaydım = daima hatırlasaydım. Şimdi anlardım onun neden böyle davrandığını.

· İki bilgi arasında ki bağlantıyı görmek = anlamak.

· Kıyas = karşılaştırma yapmak.

· Doğruluğundan emin olduğun bilgileri yaz = kaydet = unutma.

· Doğruluğuna emin olduğum bilgiler arttıkça (ve unutmadığımda bu bilgileri) düşünme sürem azalıyor. Tamamen bildiğim bir konu üzerine düşünmüyorum karşıma çıkar çıkmaz anlıyorum : Onun ne olduğunu ve benim ne yapacağımı.

· Gerçek ve sahte kelimeleri bul. Sadece gerçek kelimeleri kullan.

· Sahte kelimeleri gerçek kabul edersen sahte cümleye = bilgiye ulaşırsın.

· Düşünmek : Özü (başlaması) şüphe ve bilgi yetersizliğidir. İstenilen sonuç eminlik ve bilgi yeterliliğidir.

· Aklıma bilgiler geliyor değerliyle, dandiği ayırd etmekten = anlamaktan başka bir şey yapmıyorum. Değerli olanı hemen yazıyorum = kaydediyorum = koruyorum = unutmamak için elimden geleni yapıyorum. (Değerli bilgiyi bekliyorum. Beklediğimi hiç unutmuyorum).

· Aklına geliyor değerli bilgi (Ama değerli bilgi olduğunun farkında değil) ve ilgisini başka bir şeye veriyor. Sonra hatırlıyor = anlıyor biraz önce aklına gelenin değerli bilgi olduğunu.

· Bütün yaptıklarını, isteklerini, hislerini, aklına gelenleri, karşılaştıklarını yaz = unutma = değerli (Paha biçilmez) bilgilere ulaş.

· Gelişiminden (aklın, bilginin) emin oldum : İlk yazdıklarımla son yazdıklarımı kıyasladığımda (Son yazdıklarım daha üstündü).

· Bu kadar değerli bilgileri unutma tehlikesini kabul eder miyim tabii ki hemen kaydettim = yazdım.

· - Bu bilginin doğru olduğuna inandığın bir an yaşadın mı ?

· İnsan değerli bilgiyi başkasından öğrendiği zaman hoşuna gidiyor ama kendisi bulmayı tercih ederdi = üzülüyor = geri çeviriyor değerli bilgiyi. Ben bu huydan = aşktan = istekten kurtuldum ve çok faydasını gördüm : daha kısa sürede daha bilgili oldum. (Başkasının hayran olduğum bilgilerini kendime ekledim).

· Hayran olacağın fikrin = bilginin aklında belirmesini umutla beklemek : Düşünmek.

· Düşünmek : Dikkatini (ilgini) belirli konulara vermek.

· Emin misin kafanın bir şeyde kalmadığına = kabullenmediğin hiçbir şey olmadığına = herşeyi kabul ettiğine = tam istekle bilgiler arayabileceğine ?

· Bazılarında bilmiyorum = açıklayamıyorum kelimesi = hissi = isteği oluşmaz. Çünkü böyle bir şeyi asla kabul etmezler. (Bilmek isteme oluşmaz = merak etme oluşmaz).

· - Anlamadın mı anlamadığını söyle, söylemezsen = daha akıllı olmak istemiyorsun.

· Sorabildiği için kendini zafer kazanmış hissetti = mutlu hissetti. (Soru soruyorsun bilmediğin ortaya çıkıyor = zayıflığın (ayıbın) ortaya çıkıyor).

· Bir cevap = bilgi istediğinizde hemen ulaşamazsanız istediğiniz bilgiye, istediğiniz bilgiden umudunuzu kesmeyin = vazgeçmeyin. (Bu bilgiyi istemekte çok istekli değilim diyerek de bu bilgiyi hak etmediğinize inanmayın).

· Doğrular bulma ve onlara inanma çabası.

· Henüz hissedilmemiş hisler = bilgiler. (Aklıyla buluyor bilgiyi ama henüz o bilgiyi hissetmedi).

· Bilgi : Varolan herşey.

· Bilgi : Doğru ve yanlışı önüne koyar. Ve doğruya değer vermeni ister.

· Allahtan çok insanı seven kişi. Allahtan çok insandan öğrenir.

· Neye inanmıyorsun ?

· Herşeyi görmen = anlaman gerek gerçeği görebilmen = anlayabilmen için.

· Olanı (şeyleri) olduğu gibi yazmak = kaydetmek ekleme ve çıkarma yapmadan yazmak.

· Bu bir gerçek, doğru mu yanlış mı dan önce bu yüzden kaydet = yaz.

· Tam ifade edemediklerinide yaz sonradan tam ifade edebilme olasılığın olur.

· Bütün yaptıklarınızı yazın = unutmayın.

· Yazmamın nedeni daima hatırlamak ve öldükten sonra da konuşabilmek.

· Kabullenemiyorsun unuttuğunu çünkü hatırlayacağından eminsin = unuttun unuttuğunu.

· Üzerinde durman = değer vermen gereken bilginin bu olabileceğini hiç beklemiyordun değil mi ?

· - (Olumsuz eleştiriyor) Kendi gerçeklerinle yaşa bir tek senin gerçeklerin gerçek. - Gerçek değil doğru, yanlış da gerçektir. - Doğru.

· Gerçek : Bütün iyi şeylere (Var) ve bütün kötü şeylere (Yok) eşit inanmak. (varolduklarına eşit inanmak).

· Kendin öğrenmek için çalışacaksın, kendini başkasına bırakmayacaksın.

· Kendi anladıklarını ciddiye alamazsın, kendinden daha fazla ciddiye aldıkların varsa.

· Onun = başkasının inanması senin için değerliyse, kendi inandığın dandikse kendi inandıkların olmaz.

· Değerli bilgilere ulaşmada kullanılan yol (Uyulan bilgi = kural) : Kendine karşı dürüstlüğünü ve başkalarına karşı dürüstlüğünü durmadan artırmak (sonuna kadar = daha dürüst olamayacak kadar dürüst olana kadar = gerçeği (en değerli bilgiyi) bulana kadar).

· Şüpheden kurtulursan kısa ve kolay bir cümleyle çözülmeyeni çözersin.

· Önemsizmiş gibi görünen basit, doğruluğundan şüphe edilmez bütün bilgileri kaydet (unutma).

· Yazıyorum (kaydediyorum, hep hatırlamak istiyorum) çünkü özüm (yani yok) unutmaya aşık. (Özümden gelen bir özellik unutmak).

· Eğitmek : Böyle önemli bir işi Allah başkasına bırakır mı ?

· Bilgi sayımın artması değerli değil doğruluğuna emin olduğum bilgi sayımın artması değerli.

· Düşünmek : Kendi kendine konuşmak (Ne kendinden ne başkalarından utanmadan).

· Ben yokum diyemiyorum. O halde ben varım ve varlığında doğru, kesin, gerçek bilgisi olmak zorunda.

· Kabul ettiğiniz = Varolduğuna inandığınız hiçbir şey yok mu ? Eğer yoksa varolan hiçbir şeye inanmıyorsunuz demektir = Vara inanmıyorsunuz demektir = Yoka inanıyorsunuz demektir. Eğer kabul ettiğiniz şey (ya da şeyler) varsa kabul ettiğiniz bilgi demektir = savunduğunuz bilgi demektir = uyduğunuz bilgi demektir = siz demektir.


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

GERÇEK = EN ÜSTÜN BİLGİ = EN BÜYÜK SORU : ALLAHIM NEDEN İZİN VERDİN ÜZÜNTÜYE, SIKINTIYA, ACIYA ?


"Sahte = yok = üzüntü = sıkıntı = dandik VE Gerçek = Allah (Var) = mutluluk = huzur = değerli" birbirine karıştı Allah üzüldü = merhamet etti üzüntülü haline, hayran oldu mutlu haline : Aşk = Gerçek galibiyet : Onu = düşmanını tamamen kendine benzetmek = üzüntü mutluluğa dönüştü = üzüntü mutluluğa yenildi.


KANITLAR


· Allah (Var) kendisine merhamet ettiğinde, yokta = bizde Allaha bulaşmış olduğumuzdan bize de merhamet etmiş oldu. (Allaha kötülük yaptık Allahta bize iyilikle karşılık verdi = iyi olduk). Allahın (Varın) tarafına geçtik sonra çoğunluğumuz tekrar kendisine = özüne = yoka = kötüye döndü.

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Sana gelen iyilik Allahtandır. Sana gelen kötülük kendindendir.

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Eğer üstünüzde Allahın merhameti olmasaydı, içinizden hiç kimse temize çıkamazdı. (Allah bize merhamet etmese = karışmasa daima suçlu kalacaktık).

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : İyilik ve kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman, seninle kendi arasında düşmanlık olan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün.

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Allahın düşmanlarını o gün bir araya toplarız. (Allahın düşmanlarını = İnsanları).

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Allah intikam sahibidir. (Üzülen intikam alır).

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Onlar cehennem de kendilerine öfkelenirler. Elbette Allah onlara daha fazla öfkelenir. (Üzülen öfkelenir).

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Var (Allah) suçluları cehenneme atıyor suçlularda yok olmak istiyor (yoka sığınmak istiyorlar, yokdan yardım istiyorlar) Var da onlara bugün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin diyor.

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Kitabı sağdan verilenler sevinirler. Kitabı arkadan verilenlerse yetiş ey ölüm (yok) diye bağırırlar.

· Var (Allah) ile yokun savaşı nasıl bir savaşdı : Saldırıyı yok başlattı korkakça (arkadan, haber vermeden, savaşa davet etmeden) saldırdı ve 1 kişiye 100 nonilyon kişiyle (Çok (kelimenin kusursuz anlamında çok) kişiyle) saldırdı. Var kendini korudu (Saldırdı yoka) yok, var (Allah) kendisine saldırmaya başladığı an kendisine saldırmaya başladı (Varın tarafına geçti). Var kendisinin hak, doğru, bilen, hüküm (karar) sahibi, yönetici (hükümdar) olduğunu anladı. (Kuran : Allah karşı konulmaz güç sahibidir, istediğini zorla yaptırabilendir, mutlak galiptir (hep = her zaman = daima kazanır) ) (Kuran : Allah isteseydi bütün insanlar ona iman ederdi (Bütün insanlar müslüman olurdu) ) (Allah insana istediğini yaptırabiliyor = istediği ruh halini verebiliyor : Kuran : Bir zaman gelecek ki bütün inanmayanlar keşke müslüman olsaydık isteğinde bulunacaklardır).

· (Kuran = Doğruluk rehberi : Onlara karşı her çeşitten kuvvet hazırlayın ki onlarla hem Allahın düşmanlarını ; hem kendi düşmanlarınızı, hem de Allahın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız) (Kuran : Sonra onları siz öldürmediniz, lakin Allah öldürdü. Attığın zamanda sen atmadın, lakin Allah attı) Tabii ki Allahın savaşı bitti, Allah savaşmıyor (Kuran : Savaşan kendisi için savaşır, Allahın ihtiyacı yoktur) kendisine inananlara yardım ediyor (Kuran : Eğer sizden (müminlerden, Allaha inananlardan) 100 kişi olursa inanmayanlardan 1000 kişiye galip gelirler).

· Özümün (Gerçeğimin, aslımın) yok olduğunun kanıtı : Kendime zarar verdiğimi anlıyordum, kolayca bunu engelleyecek gücümün varolduğunuda anlıyordum. Ama engellemiyordum = zarar aşkı = yok aşkı. 26 yaşındayım bu zamana kadar varolmayı tam istediğim (Seve seve istediğim) süre çok az (Nadir). (Yok varı durmadan zayıflatır, gücünü emer, yok eder. Varolan herşeyi zayıflatır : Aklı zayıflatır, Sağlığı zayıflatır, Mutluluğu zayıflatır ......). Yokun vara çok ağır bastığı (üstün olduğu) durumlar : Kişinin kendisine (vara) işkenceden mutlu olması. Kişinin kendisini (varı) öldürmesi (intihar). (Kuran : Allah, insanı bir damla sudan varetti. Bir de bakarsın ki insan, Allaha karşı apaçık bir düşmandır). İnsan üzüntüye (yok belirtisine, mutlu olmak için yetersiz dünya hayatına) kaybeder = üzüntünün (yokun) mutluluktan (vardan) güçlü olduğuna inanır. Üzüntü insana hüküm sürer (yönetir) = İnsan üzüntüden mutlu olmaya başlar = Cenneti (mutluluğu) reddeder = Dünyayı cennete tercih eder. (Kuran : Allah der : “Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi ?” Cehennemlikler der : “Rabbimiz ! Bizi üzüntümüz yenmişti”).

· Daimi varoluşa inanmayan kişinin inancı : Yok varı yenecek. Varolana hakim olacak. Ebediyen yok hüküm sürecek. Öleceğim (yok olacağım) ve daima bir daha varolmayacağım = Yok varı daima yenecek. (Bu kişinin varolan şeylere en küçük değer vermemesi ya da yeterince değer vermemesi kaçınılmazdır).

· Allaha saldırıyor = Allahı üzüyor = Allaha zarar veriyor insanlar. Kanıtlar : 1. Diri diri kız gömenler. 2. Birilerinin açlıktan ölmesine izin verenler. (Yoksulu doyurmayanlar, yoksula yardım etmeyenler). 3. Övünmek sadece Allahın hakkı olduğu halde kendisi övünenler. 4. Allahtan fazla insanları sevenler. Allahtan fazla insanlardan korkanlar. 5. Allahın emirlerini (Allah en doğruyu istediği için istek değil emir oluyor) yapmayanlar. (Yapsada pek istekli yapmayanlar). 6. Değerli olanı dandik kabul edenler. 7. İnsanlar kendilerine değer vermeyince kendilerini dandik kabul edenler.

· Kuran : Allahın dışında sadece sapıklık vardır. Kuran : Onlar derin bir sapıklık içindedirler.

· Allaha (mükemmele) kavuşmak için Allaha yalvarıyordu (tamamen istiyordu = tamamen aşıktı) = kendisini dost kabul etmesi için yalvarıyordu = kendisini mükemmel hale getirmesi için yalvarıyordu = cennete kabul edilmesi için yalvarıyordu. Ama o yalvarmıyordu Allah onda kendisine yalvarıyordu. Öyle ya Allahın ne kadar değerli olduğunu Allah’tan başka kimin aklı bilebilir (anlayabilir).

· Merhamet etti yaralı yavru kediye = eliyle alıp göğsüne koydu okşadı = sevdi onu. Üzüldü = kedi (üzüntü) ona bulaştı = kedi oldu. Merhamet (üzüntüyü gidermek) hissetti = istedi kendine = kediye. Hayranlık = mutluluk hissetti kendinde = kedide = kendini iyileştirebilecek güce sahip olduğunu anlayınca. Kedi, insanın merhametini = üzüntüsünü ve hayranlığını = mutluluğunu hissetti. Kedi bu büyüklükte hiç hissedemeyeceği bu üzüntü ve mutluluğu kendisine hissettiren insana aşık oldu. Allah sıkıntılı, üzüntülü insanı gördü = üzüldü = insan = üzüntü = sıkıntı ona bulaştı = insan oldu. Merhamet (üzüntüyü gidermek) hissetti = istedi kendine = insana. Hayranlık = mutluluk hissetti kendinde = insanda, kendini iyileştirebilecek güce sahip olduğunu anlayınca. İnsan, Allahın merhametini = üzüntüsünü ve hayranlığını = mutluluğunu hissetti. İnsan bu büyüklükte hiç hissedemeyeceği bu üzüntü ve mutluluğu kendisine hissettiren Allaha aşık oldu.

· Ağladı, şunu bütün gücüyle isteyerek = bağırarak = kulağın duyamayacağı ses seviyesinde = duyulması imkansız bir sesle : Bu ne Allahım. Ne saçma şeyim ben. Neden sen değilim.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hiç karşılaşmasaydık (tanışmasaydık) kendimizde karşılaşmış (tanışmış) olurduk birbirimizle.

KANITLAR

· - Beni affetmeniz için ne yapmalıyım ? - Yanlış yaptım = pişmanım = kendi kendimi üzdüm dediğinizi duymam yeterli. (Af dilemek için yapılan şu diyalog uzaklığın belirtisi : “- Özür dilerim. - Özrünü kabul ettim”. Bu ise yakınlığın belirtisi : “Yanlış yaptım = pişmanım = kendi kendimi üzdüm” diyor ve karşısındaki de onu affediyor).

· - Şu an yanında olsam ne yapardın bu nefreti göstermek için intikamını almak için. - Benim intikam hissetiğime inandığını söylediğinde = senden intikam alamam. - Peki nefretini göstermek için. - Görmek istiyorsun = sana vurmamı istiyorsun bedene inanıyorsun, ruha = söze inanmıyorsun. - Bana vurmanı istemiyorum sadece merak ediyorum. - Tamam istiyorsan, nasıl vurmak = dövmek = canını yakmak istediğimi = beni ne kadar üzdüğünü gösteririm sana. Sana vururum, sende bana merhametle sarılırsın = bilmiyordum dersin. - Ben bunları istemiyorum sadece sen ne yaparsın diyorum, neyi bilmiyordum derim ? - Beni ne kadar üzdüğünü, o an = sana vurduğum an anlıyorsun. - Bana vurmak mı istiyorsun sonra sende bana mı sarılırsın. - Beni anlamana aşık oldum.

· - Seni düşündüm, bana geldiğini hayal ettim, eve girdiğimiz an mutluluğum çok büyüktü. - O an seninleydim zaten.

· - Sizi görmek istiyorum. - Hayır olmaz. - Neden ? - Çünkü dış görünüşüme aşıksınız. - Nerden biliyorsunuz sizi hiç görmedim ki ? - Biliyorum çünkü sizi tanıyorum. - Kendimi tanıttığım kitabımı mı okudunuz yoksa ? - Evet.

· - Daha sonra size söylerim bu sorunun cevabını. - Biliyorum cevabını : “İsterim” diyeceksin. - Neden benim yerime konuştunuz ? = Neden beni konuşturdunuz ? - Ne yani, istemiyor musun ? - İstiyorum ama beni üzen = rahatsız eden : Ben izin vermeden beni konuşturmanız.

· İki kişi iletişim kuruyor, biri ötekine “bana verdiğin bu karşılıkları 3 gün önce tahmin edip = anlayıp defterime kaydettim = yazdım bak” diyor. O da bakıyor ve şöyle diyor şaşkınlıkla : “Evet bunlar benim karşılıklarımın aynısı”.

· - Seni anladım. - (Öfkeleniyor = saldırıyor yumruk sallıyor ona). - (Yumruktan kurtuluyor ve şöyle diyor ona) : Acaba neden vuramadın bana ? seni anladığımdan olmasın.

· - Neden sustun ? - Seni izliyorum. - Bunu diyeceğini biliyordum.

· - Selam nasılsın ben geldim tatildeyim şimdi çok yorgunum sen neler yapıyorsun ben Cumartesi dönücem Pazar ya da Pazartesi görüşebiliriz. - Selam mesajınızı alınca (ruhunuzun sesini) daha iyi oldum yorgunum dediğinizde sanki ben yorgundum dinlenmek istedim (dinlenmenizi istedim) siz nasılsınız ? - Artık çok iyiyim sen iyi ol diye.

· - (Bir şey istiyor, büyük bir istekle). - (Düşünüyor). - Ne oldu cevap vermedin, istemiyor musun ? (Korkuyla soruyor). - Benden istediğini, ben mi istedim sen mi istedin karıştırdım. Sanki sen istemedin de ben istedim. - (Mutlu oluyor = gülümsüyor).

· Kendisiyle ilk kez ilgilendiği kişiyle aynı gün bir yerde oturmuş iletişim kuruyor. Cep telefonu çalıyor ilgilenilenin, telefonunu açıp konuşmaya başlıyor ne yaptığını soruyor arayan oda şöyle karşılık veriyor : - Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımlayım.

· İki kişi iletişim kuruyor, biri ötekine “bana verdiğin bu karşılıkları 3 gün önce tahmin edip = anlayıp defterime kaydettim = yazdım bak” diyor. O da bakıyor ve şöyle diyor şaşkınlıkla : “Evet bunlar benim karşılıklarımın aynısı”.

· Kuran = şüphesizliğe yol gösterici : Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde kötülük yayması olmaksızın öldürürse, tüm insanları öldürmüş gibi olur ve kim bir hayat kurtarırsa, tüm insanların hayatını kurtarmış gibi olur.

· Birbirlerini sevdiklerini anlıyorlar ve aynı anda birbirlerine şunu diyorlar : “Beni sevmediğine inanıyordum. (İnanamayarak = Bu kadar güzel bir haber = bilgi olamaz)”.

· Hayret etti = hayret oldu, şunu görünce : Birbirlerine sarılıp, mutlulukla aynıyız diye haykıran iki kişi.

· - Buluşalım mı ? - Tamam. - Neden tamam dedin. - Sen istedin diye. - Seni seviyorum görüşmeyelim, hoşçakal.

· - Sizi görmek istiyorum. - Hayır olmaz. - Neden ? - Çünkü dış görünüşüme aşıksınız. - Nerden biliyorsunuz sizi hiç görmedim ki ? - Biliyorum çünkü sizi tanıyorum. - Kendimi tanıttığım kitabımı mı okudunuz yoksa ? - Evet.

· - O farklı (Başka, değişik) (başkaya aşk). Aynıyı sevmemek kendinden nefret etmek demektir. Başkayı sevmek demektir. (Başkayı (Aşkını) buluyor. Onunla sevgili oluyor (evleniyor) bir zaman geçtikten sonra onu = başkayı daha fazla tanıyor = onunla aynı olduğunu anlıyor = onu terk ediyor. Gerçekte aynı olmak (bir olmak) büyük mutluluk ama o aynıdan (kendinden) nefret ediyor).

· Onu = başkayı (Bir kişi ya da bir şey) tamamen sevdi = tamamen değer verdi. Tabii ki kendinden = aynıdan = nefret ettiğinden değerli kabul etti onu = başkayı. Ve bir gün ona = başkaya sahip oldu (kendisine göreyse o = başka büyük bir cömertlik ve iyilik yaparak kendisiyle ilgilenmişti = kendisine sahip olmuştu = mutluydu). İlk günlerde inanamıyordu = inanmıyordu ona = başkaya = aşkına sahip olduğuna bu yüzden ona = başkaya verdiği değeri = sevgiyi en küçük ölçüde azaltmadı. Sonra ki günlerde ise ona = başkaya sahip olduğuna inanmaya başladı = inancı giderek arttı = ona = başkaya verdiği değer = sevgi giderek azaldı. Çünkü o = başka kendisine = aynıya bulaşmıştı = kendisinin olmuştu = kendisi olmuştu ve o kendisinden = aynıdan nefret ediyordu.

· Bir adamın davranışını gördü = anladı ve gülmeye başladı = küçümsemeye başladı = kendinde bu hata olmadığı için mutlu oldu. Bir süre sonra aynı davranışı bir zamanlar kendisinin de yaptığını hatırladı = anladı = gülmesi sakatlandı.

· Sevdiğiyle (Başkayla) ilgileniyor, sevdiği de ona şu karşılığı verince ona sevgisi nefrete dönüşüyor = ona ilgisini kesiyor = ondan kaçıyor, uzaklaşıyor : Benimle ilgilenmeni daha önce istemiştim, isteğime ulaştığım için mutluyum. Allah razı olsun.

· Kendisindeki tişörtün aynısını başkasında görüyor = üzülüyor.

· Değerli bulduklarını (başkalarını : insanları, eşyaları ....) artık değerli bulmaman = istediklerini (başkalarını) artık istememen = farkında olmadan (olsanda olmak istemeyerek) ister istemez (kaçınılmaz olarak, Allah’tan inme) kendini en değerli bulman (kendine aşık olman) = en ilgilendiğinin (sadece ilgilendiğinin) kendin olması = başkaya aşık olduğun için = kendinden (aynıdan) nefret ettiğin için kendini yok etmeyi (intiharı) doğru bulman : Sıkıntı. (bıkkınlık, depresyon).

· - Sizi taklit etmişler = sizinle alay etmişler ? - Ben zaten farklıyım dememiştim.

· - Seni başkasıyla karıştıran, sürekli sen şu kişisin kabul et diyen oldu mu ? - Hayır. - Öyleyse neden farklı olmaya çalışıyorsun.

· Telefonda ki konuşmalarının sonuna doğru şu diyalog oluyor : - Ben senim. - Bana iyi bak. - Anlamadım. Sana iyi bakmıyor muyum ? (Üzülerek söylüyor). - Hayır, ben senim dedin ya. - Doğru. (Şaşırıyor bu hatayı nasıl yaptığına ve üzülüyor. Hatasını bulduğu ve doğruya dönüştüreceği için de mutlu oluyor = gülümsüyor). (Aklı, ikisinin aynı olduğunu anlıyor ve kabul ediyor. Kalbi ise ikisinin farklı olduğunu anlıyor ve kabul ediyor. Aklı aynıya aşık. Kalbi farklıya aşık. Aklı kalbini ancak kısa bir süre yenebildi = Aklı kalbini ancak kısa bir süre yönetebildi).

· Dördü de şunları hissetmişti : 1. Güneş girmesin içeri perdeleri kapayacağım. 2. Niye varım ki, yok olsam daha mantıklı. 3. Bu hatamı seviyorum devam ediyim hatama daha sonra terk ederim.